Es'salât'ül vüsta, es'salât'ül cum’a
"Ey inananlar!
Cuma Günü es-salât için çağrıldığınızda
Mevcut çabanızı uğraşınızı o an
Allah'ı Anmaya yöneltin
GEÇİCİ olanı bırakın"
Cuma/9
Kur’an’da ifade edilen “ES'SALÂT'ÜL VÜSTA” ifadesiyle ilgili çeşitli görüşler ileri sürülse de ben naçizane bu önemden kastın, kişinin ihmal ettiği vaktin ve hatta aksattığı, olması gereken ehemmiyeti göstermediği her ne mes’ele varsa, o insanın “es’salât’ül vüsta’sının” o olduğu kanaatindeyim.
Bunun yanı sıra yine “ES'SALÂT'ÜL VÜSTA”dan kastın, ES'SALÂT'ÜL CUM’A olabileceği ihtimali üzerinde kuvvetle durmakla birlikte, buna o kadar çok gerekçe sunabilirim ki, belki küçük çapta bir kitap dahi olabilecek içeriğe sahip.
Bu minvalde, kapitalizmin tam göbeği olan İstanbul Gayrettepe’de bir cami var; bazıları bu camiye farklı yaklaşsalar da, kuruntularından ibaret olan bu yaklaşım çok da önemli değil. Önemli olan, adeta meydan okurcasına gökleri delen kapitalizmin kuleleri/simgeleri arasında kalan bu mabedin, Allah’ın mutlak otoritesini ilan etmesidir. “ALLAH’U EKBER”...
Bununla da kalmayıp insanları geçici olandan kalıcı olana DAVET EDEN mabed, “HAYYA’L EL’FELAH” diyerek de, köprüden önce son çıkışı dile getirmektedir adeta.
Bu girizgâhtan sonra ayetin içinde geçen iki kelimeye dikkat çekerek, mes’ele’nin daha iyi anlaşılmasına kapı aralamaya çalışalım.
Cuma ayetinin maksadı ve anlamı aslında bu ayette geçen iki kelimede mümdemiçtir.
Lakin bu iki kelimden önce, ayette geçen “ZİKR” kelimesinin salt manada anmak olmadığını iyi idrak etmemiz gerekmektedir. Daha önce işlediğimiz ve blog sayfamızda da yayınladığımız üzere “zikr-tesbih” kavramları çok geniş anlamlar içermekle birlikte, her iki kavram da, bünyesinde bir iş, oluş, hareket ve yükümlülük gerektiren işlevsellik barındırmaktadır.
Zaten surenin ilk ayeti bu işlevselliğe dikkat çekmektedir:
“Semâlarda ve arzda her ne varsa;
Melik, Kuddûs, Aziyz ve Hakiym olan (dilediği mânâları açığa çıkarması için onları yaratan)
Allâh`ı (işlevleriyle) tespih etmedeler!” Cum’a/1
Kâinattaki her varlığın üstlendiği vazifeyi bihakkın yerine getirdiğinin açık göstergesi olan bu tür ayetler, insana da aynı sorumluluğu hatırlatmakta ve hatta müslümanlığı seçmekle söz verdiği, beyat ettiği otoritenin yasalarını uygulamayı emretmektedir.
İş bu işlevsellik aynı zamanda, söz konusu CUM’A olunca zirve yapmakta ve tüm dünyaya bir mesaj taşımaktadır. Müslümanlar bu durumu tam manada idrak ettikleri takdirde ancak yeryüzünü mescid kılacak ve Efendimizin o mesajı da gerçek anlamıyla hayat bulacak demektir.
Öyle değil mi?
Ne demek şimdi “YERYÜZÜ BİZE MESCİD KILINDI”?
Bu mesaj yalın bir namaz kılmayı mı anlatmak istiyor bizlere? Yoksa işin, tüm muhataplarını etkileyen ve o derece de sarsan bir işlevselliği mi söz konusudur? Kanaatimce ikincisidir asıl olan.
O sebepledir ki, Es-salât ve özellikle de siyasi bir anlam taşıyan CUM’A es’salât’ı toplumsal bir hareket olmakla birlikte, tüm dünyaya da maksadı belli bir mesaj içermektedir.
Bu mesajın zirvesi ise OTORİTENİN MUTLAK MANADA ALLAH olduğudur; lâ reyb/hakikatin ta kendisi.
Şimdi ayette geçen ve bam teli olan iki kelimeye;
- “fes’ǎv”: Koşmak olarak çevrilen bu kelime etimolojisi itibariyle ÇABALAMAK, YARIŞMAK, UĞRUNA CİDDİ MÜCADELE VERMEK, ÜSTÜN GAYRET SARF ETMEK anlamlarını da içermektedir.
“Ve men eradel ahirate ve sea leha sa´yeha ve hüve mü´minün fe ülaike kane sa´yühüm meşkura”
“Kim de gelecek sonsuz yaşamı irade eder ve imanlı olarak onun için gerekli çalışmaları yaparsa, işte onların çalışmaları da değerlendirilir, sonucu yaşatılır!” İSRA/19
“Yevme yetezekkerul´insanu ma se´a”
“O gün insan, uğrunda gayret sarfettiği şeyi hatırlar.” NAZİAT/35
“Ve enne sa´yehu sevfe yura”
“Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir.” NECM/40
*****
- “bey’ǎ”: Alış-veriş olarak çevrilen bu kelime, etimolojisi itibariyle BEYAT, BİAT, KESİN SÖZ, KARŞILIKLI ANTLAŞMA, EGEMEN GÜÇ OLARAK TANIMA, OTORİTESİNİ KABUL ETME anlamlarını da içermektedir.
“Ricalül la tülhihim ticaratüv ve la bey´un an zikrillahi ve ikamis salit
ve ıtaiz zekati yehafune yevmen tetekallebü fıhil kulubü vel ebsar”
“Öyle erler vardır ki, bir ticaret de bir alışveriş de onları
Allah´ın zikrinden/Kur´an´ından, es’salât’ı ikame etmekten, zekât vermekten alıkoyamaz.
Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar.” NUR/37
“İnnellezine yübayiuneke innema yübayiunellah yedüllahi fevka eydıhim fe men nekese fe innema yenküsü ala nefsih ve men evfa bi ma ahede aleyhüllahe fe se yü´tıhi ecran azıyma”
“O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey´atleşiyorlar. Allah´ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah´a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir.” FETİH/10
SONUÇ:
Sürekli didinip durduğunuz geçici hayatı hemen durdurun ve Allah’ın çağrısına yönelin. Bu tıpkı İsrail oğullarına getirilen Cumartesi avlanma yasağına denk bir şeydir. Keza, o gün balıklar akın akın geliyor ama Allah’ın bir sınamasına karşın çetin bir mücadele veriliyordu.
O gün dünyalıkların PEŞİN ve kısa vadede dayanılmaz akınına ve nefsin onlara rağbetine karşın, Allah’ın vaat ettiği UZUN, ZORLU, SARP YOKUŞLU amma velâkin kalıcı ve DEĞERLİ olan arasında bir tercih yapılması söz konusu idi.
İşte bugün de aynı SÜNNETULLAH devam etmektedir ve bizler O’nun Sünnetullah’ında bir değişiklik göremeyiz. Onlar insanlığın değişmez kanunlarıdır. EVRENSEL İNSANİ HUKUK NORMLARI tam da budur işte; ahsen olan Hz. İnsanı, esfel olan insancıktan ayıran, değişmez kanunlar.
“Bu süregelen Sünnetullâh`tır! Sünnetullâh`ta asla değişme bulamazsın!” FETİH/23
Dünya hayatında uğruna çabaladığınız, gayret gösterdiğiniz ve kendinizi telef ettiğiniz, müsrifçe harcadığınız her şey geçici ve hepsi taze ekin tarlalarının sararıp solup, çer çöp olduğu gibi tarumar olacak.
O sebeple, peşin ama geçici olan mevcut alış-verişinizi, dünya gayretlerinizi, çabalarınızı abartmayın; olması gerektiği kadar yönelin onlara. Asıl olanı, ASİL olanı, DEĞERLİ olanı, kalıcı olanı tercih edin.
Asıl biatleştiğiniz mes’ele’yi, davayı unutmayın. Beyat ederek otoritesini tanıdığınız makama ve bundan sonraki yaşamınızı ona göre şekillendireceğinize dair verdiğiniz söze sadık kalınız. Bu dünyada beyat ettiğiniz “bey’ǎ”/alış-veriş, geçici ve yok olucu; o sebeple sizler kalıcı olana yöneliniz ve beyat ediniz.
Mala, mülke, evlatların çokluğuna, dünya makam ve mevkisine mi beyat ediyorsunuz? Yoksa Allah’a ve O’nun Büyük Elçisine mi BEYAT ediyorsunuz? Bunun sağlaması ancak CUM’A günü Es’salât için çağrıldığınızda vereceğiniz tepkiyle yani İÇTEN, GÖNÜLDEN, İSTEYEREK ve MÜTHİŞ bir İŞTİYAK DUYARAK göstereceğiniz RAĞBET ile ortaya çıkacaktır. Ve unutmayın ki kalplerden geçeni Allah bilmektedir.
Cum’a es’salât’ı’nın mümkün mertebe büyük camilerde ikame edilmesi işin ruhuna uygun düşeceği gibi, maksadın hâsıl olmasına da sebebiyet teşkil edecektir.
Son olarak mes’ele’yi daha vurucu cümlelerle ortaya koyan, Şair İsmet Özel’in çıkardığı ve artık nihayet bulduğu Çelimli Çalım dergisinden bir alıntı ile yazımızı noktalayalım.
Cuma alıntısı:
“Maraş’ta “Sancaksız Cuma olmaz!” diyerek başlatılan İstiklâl Harbi sancağımıza ve Cumamıza kavuşmamız ile neticelenmişti. Buradan öğrendiğimiz nedir? Gâvur bayrağı gölgesinde Cuma olmaz. Müminlerin bir “Emir”inin olduğu –yani başlarının sağ olduğu- Darü’l-İslam’da, Cuma namazı İslâm ordusunun meydan okumasıdır.
Cuma namazına giden kişi İslâm düşmanlarına düşman olduğunu ilan ettiği için risk almış olur. Ezan ve hutbe de söz üstünlüğünün ve tayin edici mevkiin bizde olduğunun, yani istiklâlimizin ilânı/izharıdır. Müslümanlar bu üstünlükten vazgeçmediklerini beyan için her hafta Cuma’da toplanırlar.
Cuma namazının mü’min için deruni/içe doğru değil, dışa doğru bir hareket olduğu şuradan bellidir ki Cuma namazı geceleyin yalnız yapılan bir ibadet değildir. Cemaatsiz kılınmaz. Öğleyin, yani güpegündüz işlerin ortasında kılınır. Yani halkın tamamının gözü önünde, hayatı tamamen durduracak yoğunlukta bir iştirakle kılınır. Cuma vaktinde bütün şehir Cuma’ya selâm durur. Dışımızdakilere “Bizi gördünüz mü? Bir ezanla, hepimiz aynı anda, aynı yere toplandık. Aynı emri almak ve aynı sözü dinlemek üzere hazırız!” denilmiş olur.
Gâvura gözdağı verilir. Minberde sancak ve kılıç vardır. Hutbeye “Elhamdülillah” diyerek başlanır. Yani vatanımız, ordumuz, istiklâlimiz var… Elhamdülillah. Başımız sağ. Sair noksanları nasıl olsa hallederiz. Bütün dünyada sözümüz geçmeyebilir ancak belirli hudut dâhilinde bizim sözümüz geçiyor elhamdülillah. Namusumuzu koruyacak kadar korku verebiliyoruz elhamdülillah…
İslâm’a göre fethedilen yerlerde bir daha çan çaldırılmaz. Misyonerlik faaliyetleri yasaktır. Kiliseler yıkılmaz ancak yenisinin yapılmasına ve tamirine de izin verilmez. Halkın başındaki zalimlerin bertaraf edildiği fethedilen topraklarda, insanların İslâm’la dolaysız ve mâniasız olarak tanışması neticesinde bir müddet sonra Müslümanlaşacağı öngörüldüğü için İslâm dışındaki dinler dondurulur.
Ezan da Mekke’de değil Medine’de okunabilmiştir. Gâvurların kendi memleketlerinde ezan okunmasına izin vermemeleri gayet tabiidir. Zira ezan, duyulduğu yerlere “Allah’ın kelimesinden daha aziz/âli bir kelime yoktur!” şiarını ulaştırır. İslâm’ın izzet ve üstünlüğünün pekiştirilmesidir ezan. Çünkü gâvur memleketlerinde cari olan mekanizma ve sisteme açıkça düşmandır ezan. Ezan süfli mekanizmayı iptal etmeyi teklif eder. FED, Kopenhag Kriterlerine, BM’ye, ‘Evrensel Değerlere’, AB kazanımlarına değil; Kâbe’ye dönün der ezan. Buna hangi demokrat işleyiş tahammül edebilir ki?
Ezan dünyaya intibak edenlerin değil, dünyadan rahatsızlık duyanların ferahladığı bir sestir. Resulü Ekrem namaz vakti girince Bilal’e “Ferahlat bizi ey Bilal!” dermiş. Ezan alçak, yalan dünyanın dışına/üstüne doğru bir davettir. Ezanın çağırdığına doğru yönelmek dünyada geçerli olan işleyişin bir olmanın çürümüşlüğüne değil, bu işleyişi reddetmeyle açılacak felaha talip olmaktır.
Ezan dünya ehli ile “bir arada”, “birlikte yaşam” yolunda her türlü pisliğe katlanalım diye okunmuyor. Ezan; “Barış içinde bir arada yaşanarak elde edilecek dünya nimetlerine yönelmeyi terk et. Onların kurdukları hayatın şakırdayan bir parçası olmaya çalışma. Onların hayatını aşağıla, kerih gör!” diyor.”
Alıntı/ Çelimli Çalım Dergisi / 2015
Vesselam.