ÜNİVERSİTELER AÇILIRKEN…
İslam dini, ilim öğrenme ve öğretmeye büyük önem ve değer vermiştir. Eğer dini hayat ilim, fen ve irfanla desteklenirse, bağnazlık ortadan kalkar. Bu sebeple Selçuklu Türkleri ilmî kurumların teşekkülüne ağırlık vermişlerdir. Tuğrul Bey zamanında başlayarak Alparslan ve Melikşah dönemlerinde genişleyen İslam Dünyası medrese ve zaviyelerle dolar. Âlimlere ve tasavvuf önderlerine maaşlar tahsis edilir. Askeri kuvvetin yanında fikir ve mefkûre ordusu vücuda getirilir. Böylece Selçuklular hâkimiyetlerinin manevi temellerini de atmış olurlar.
İlk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey zamanında Nişabur’da yapılmış; Alparslan’ın 1067’de Bağdat’ta yaptırdığı Nizamiye medresesinin benzeri medreseler daha sonraları Rey, İsfahan, Belh, Herat, Basra, Tus ve Amul gibi merkezlerde kurulmuştur. Bu geleneğin bir devamı mahiyetinde Konya’da; Karatay, Sırçalı, İnce Minareli, Altun Aba, Daru’ş-Şifa gibi farklı ilimlerin okutulduğu medreseler kurularak eğitim-öğretim faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Sünni-Hanefi inanç sistemine bağlı yüksek seviyede eğitim yapılan bu kurumların giderleri vakıflarla finanse edilmiş, eğitim-öğretim ücretsiz verilmiş, ayrıca hoca ve talebelere maaşlar bağlanmıştır. Bugün de Konya’mızda üçü devlet, birisi özel üniversitesi olmak üzere dört tane üniversitemiz mevcuttur.
Üniversitelerin bulunduğu şehir ve yörelere birçok alanda hizmetler götürdükleri bilinmektedir. Bu işin sanayi ayağının yanında, sağlık, tıp, eczacılık, spor, eğitim, mimarlık-mühendislik, ziraat, hayvancılık, kültür ve sanat ayağı da vardır. Ayrıca üniversiteler bulunduğu şehre maddi anlamda da büyük katkılar sağlar. Mutlaka bu alanların tümünden Konya’mız istifade etmektedir, diye düşünüyorum.
Sanat ve kültür hayatı bir toplumun can damarlarını oluşturur. Bu bağlamda yaşadığımız modern zamanlarda da Konya’mız, zengin bir geleneğe sahiptir. Çok şükür bu alanda da bazı fedakâr zevatın katkılarıyla kurumsallaşmaya doğru giden çalışmaların yapıldığına tanık oluyoruz. Meselâ, Belediyeler, TYB’nin Konya şubesi, BİLKAD, Aydınlar Ocağı ve bilumum sivil toplum kuruluşları yoğun bir faaliyet içerisinde bulunuyorlar. Mutlaka her hafta kültürel bir etkinliğe imza atıyorlar. Bunların yanında bir takım kitap-kafe diyebileceğim salonları da hatırlamak gerekmektedir. Elbette bunlar geleneğimizdeki kitapçı dükkânlarının modern versiyonlarıdır.
Üniversiteler şehri olan Konya’mız bilime, teknolojiye, sanat ve kültüre yapılan yatırımlar yeterli midir? Ama ben hala bu kadar üniversitenin varlığına rağmen, Konya’da istenilen düzeyde fikri, kültürel ve sosyal aktivitelere dönük canlılığı gördüğümü ifade edemiyorum. Bu kadim şehrin caddeleri ve sokakları da yerine göre bir üniversite bitirmeye muadil olmalıdır.
Bu şehir susmamalı, bu şehir konuşmalı, bu şehir fikir üretmeli, bu şehir değerler alanında bütün dünyanın kalbi gibi atmalıdır. Bu şehir bir çekim merkezi olmalıdır.
Acaba binlerce talebeye ev sahipliği yapan Konya’da ne kadar kitap okunuyor? Kaç dergi çıkıyor? Basın-yayın ve televizyonculuk gibi alanlarda ne gibi ilerlemeler kaydedildi? Üniversitelerin halka dönük yüzleri olan bazı fakülteler kendilerini nasıl ifade ediyor?
Öte yandan her yıl Aralık ayında Mevlana törenleri münasebetiyle yapılan hizmetlerin fikri-kültürel bağlamda yansımalarının trendi nedir? Yurt içinden ve yurt dışından buraya gelen insanların gönül ve kafalarına dönük ne gibi hizmetler veriliyor? Evrensel ölçekte Hz. Mevlana, Şems-i Tebrizi, Sadreddin-i Konevî gibi insanlığın-İslamlığın iftihar tabloları hakkıyla tanıtılabildi mi? Bu alanda yapılan hizmetlere ek olarak daha neler yapılabilir? Bütün bu sorular üzerinde yeniden bir kafa yormak, hatta bu alanda bir değil onlarca çalıştay yapmak gerekmektedir. Bir kadim başkentten de bunlar beklenir.
Yeni eğitim-öğretim yılı hepimize hayırlı olsun.