Umudum!
Güzeldi, güzel olduğunu bilmiyordu. Bu onu daha güzel kılıyordu. Dünyanın ortasında, narçiçeği ve leylak rengi bir yürek gibi duruyordu ve bunu bilmiyordu. Türkü söylerken gözleri ışıl ışıl oluyor ve sonra o ışıl ışıl gözlerine sis çöküyor, dalıp gidiyordu. Şımarıktı, şımardığını bilmiyordu. Her zaman, nerden gelirse gelsin ya hanımeli ya da akasya çiçeği kokuyordu. Veriyordu, verdiğini unutuyordu.
Övünmeyi bilmiyor, hastanın yanından gelirken “dolaşmaya çıktım” diyerek yalan konuşuyordu! Gece karanlığında garibanların kapısını çalıyor, herkes konuşurken o susuyordu. Yaşamayı ve insanı seviyor, güven ve abdallığın o nazik sınırında rahatlıkla dolaşıyordu. Güzeldi, güzel olduğunu bilmiyordu. Adı Dağlımdı. Umudumdu.
Güce değil rikkate, doygunluğa değil açlığa, bolluğa değil yoksunluğa meylediyordu. Örüyor, dikiyor, onarıyor; konuşmuyor, yapıyor; ben kendisini övdükçe sevimli bir şımarıklıkla yüzünü asıyordu. Bir olgunluk, bir bereket ve bolluk havası yayıyordu.
“Bizi gitmekten alıkoyan bir kucaklamayla karşılaşmadan” geçen ömürlerin yanında seni kucaklamak hayata ve umuda sarılmak oluyordu Dağlım.
Bazı sarılmaların bu dünyaya ait bir duygu olmadığını onu ilk sarmaladığımda bilmiştim. Sonra, daha sonra her seferinde, diğer dostlarından da aynı izlenim: O sarıldığında gitme, canımsın der, seni kaybedersem her şeyi kaybederim.
Bazı binaların dış sıvasına cam kırıkları katılır güneş vurdukça parıldasın diye. Tıpkı böyleydi! Sarıp sarmalayan, gözeten tebessümünün yanında “üzerine güneş ışığı vurdukça, her tarafına pırlanta serpiştirilmiş gibi ışıldıyor,” ben, “her hücren çiçek açıyor” dedikçe de beni çok şımartmıyor musun diyordu.
En basit ve sıradanı samimiyetiyle güzelleştiriyor; çocuk, kadın, arkadaş, sanatçı, dost, yoldaş oluyor, güzel de türkü söylüyordu. Dağlımdı. Umudumdu.
Sevendi, şımartandı, elimden tutandı. Uzun bir yürüyüş sonrası, uzaktan denizi gören bir çardağın altında ellerimi severken, gözlerini yumup: “Çinlilere göre gökyüzü ile yeryüzü arasında bir diyar varmış… Burası olmalı.” demişti.
Her dem yeniden seviyor, her dem taptaze sevgiler sunuyordu. Sanki hiç kullanılmamış sevgilerle dolu bir kalbi vardı. Dağlımdı. Umudumdu.