ULU ÖNDER
27 Mayıs 1960 tarihinde milletimize karşı yapılan darbe ve darbeciler aradan 55 sene geçtikten sonra çöpe atılmıştır. Bu menfur olayın müsebbipleri günümüzde tarihin çöplüğünde debelenmektedir. 27 Mayıs’ın takipçileri sıfırlanmış değildir. Bunların halefleri günümüzde gerek siyasi parti olarak gerekse sivil toplum kuruluşu olarak varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Ancak kadüktürler ve gittikçe marjinalleşmeye mahkûmdurlar.
29 Mayıs 1453 tarihinde gerçekleşen kutlu olaydan 562 sene geçmesine rağmen, fetih coşkusu halâ gönüllerdedir. Zira İstanbul’un fethi sevgililer sevgilisi peygamberimizin mübarek işaretiyle gerçekleşmiştir. Peygamberimizin güzel sözünün dokunduğu her şey güzelleşir.
O’nun işaret ettiği her oluş ihtirama layıktır.
O’na yakın olan saygıya şayandır.
O’nun halefi olan dünyanın efendisi olur.
Türk milleti O’nunla şahsiyet bulmuştur.
Türk milletinin ezelî ve ebedî rehberi odur.
NE MUTLU PEYGAMBERİMİZİ ULU ÖNDER KABUL EDENE.
YAZIKLAR OLSUN ÇÖPLÜKLERDE DEBELENEN ÇAKALLAR SÜRÜSÜNE….
ÇÖPLÜK
Dün 27 Mayıs’ın yıldönümüydü. Necip Fazıl’ın ifadesiyle “bir gece yarısı baskını” olan 27 Mayıs askerî darbesi, milletimizin kültür hafızasına vurulmuş menfur darbelerden birisidir. Ezanı aslî şekline çevirdiği için, 600 yıllık Türk milletine hizmet eden Osmanlı’ya sahip çıktığı için ve Türk milletinin köklerine dönmesi hususunda az da olsa hamleler yaptığı gibi “ihanetlerden” dolayı Adnan Menderes idam edilmiştir.
MİLLETİMİZ KÖK DEĞERLERİMİZLE TERS DÜŞEN DARBECİLERİ TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE ATMIŞTIR.
HATIRLAMAK
Facede dört PKK’lının namazla alay eden görüntüsünden söz etmiş ve bu görüntüyü cihan haber ajansının yayınladığını hatırlatmıştım. Daha sonra Müslümanların hissiyatıyla alay eden bu görüntüleri yayınlayanların HDP için çalıştıklarını ifade etmiştim.
HDP ile PKK’nın hangi bağlantılar içinde olduğu biliniyor.
Çok sevdiğim ve kendisini öğrencilik yıllarından tanıdığım bir takipçimiz “Egemen Bağış'ı unutmayalım” demiş.
Bu Egemen Bağış’ın “Bakara ve makara” şeklinde Bakara suresiyle ilgili sözü oldukça makes buldu. Sayın Bakan bu sözü söyledi mi bilmiyorum. Söylediyse daha sonra özür diledi mi bilgi sahibi değilim. Özür dilemesiyse kendisini şiddetli kınamaktayım.
Buraya kadar tamam.
Herhangi bir partiye angaje olmadığımızı her zaman ifade ediyoruz ya. Aynı minvalde cumhuriyet tarihi boyunca İslamiyet’e hakaret etmiş bütün zevatı da hatırlamak gerekir, değil mi?
Şimdi isterseniz, öteden beriye doğru değil, beriden öteye doğru gidelim.
Mesela telefonunu açık unuttuğundan dolayı hacca gitmek isteyen bir kişiye CHP eski genel sekreterinin söylediği sözler unutulmamalıdır.
Ezan sesinden rahatsız olan ve yine ayna partiye mensup olan bayanlar unutulmamalıdır.
Eskiden yoktu ama yeni ortaya çıkan bir adet olan; cenazelerde alkış tutma geleneğinin mensupları unutulmamalıdır. Bunların hangi partiye mensup oldukları yönünde bilgi sahibi değiliz (!). Ama herhalde tahmin olunur.
“Çiçek sulamasıyla” medyaya yansıyan Dersim (Tunceli) milletvekilini unutmamak gerekir.
Bizim ülkemizde 1922 yılında güya saltanat kaldırıldı. Rauf Orbay bu “tarihî” milli bayram yapalım şeklinde teklifte bulundu. Yani resmen padişah uygulaması ülkemizde yok. Ancak fiilen öyle olup olmadığı tartışılır. 1923 yılında TBMM başkanı olan M. Kemal Paşamız 1938’de kadar bu makamda kalıyor. O tarihte sahip olduğu yetkilere bakıldığından padişahlardan daha yetkili…. Mesela istiklal mahkemeleri kendisine bağlı. Mesela Başkomutanlık kanunuyla kendisine meclisin yetkileri veriliyor. Hangi padişahta bu kadar yetki vardı?
Sözü şuraya getirmek için bu tarihi örneği verdim; 1945 yılından itibaren çok partili döneme geçildi. Ama siyasi parti başkanlarını değiştirmek kolay olmadı.
Mesela CHP’yi ele alalım; Eylül 1923’ten itibaren genel başkan M. Kemal Paşa’dır. Başkan hiç değişti mi? Değiştirilmesi dahi “düşünülmedi”…. “Ebedî şef” olarak tescillendi. Daha sonra İsmet Paşa genel başkan oldu. CHP tarihini çalışanlar iyi bilir ki, İsmet Paşa’nın sıfatı “Değişmez genel başkandır”…. Gördünüz mü “demokrasiyi?”….
Çok partili döneme geçildikten sonra Bülent Ecevit tarafından teslim alınıncaya kadar İsmet Paşamız tarafından başkanlık yürütüldü.
Biraz sabredin günümüze geliyorum.
Sayın Deniz Baykal’a geldik. Sayın Baykal başkanlığı devraldıktan sonra herkesin bildiği kaset olayıyla başkanlıktan istifa etti… Kaset meselesinde benim dikkatimi çeken en önemli ayrıntı şuydu; Sayın Baykal o meşhur istifa konuşmasını yaparken “Benim bu meselemde Pensilvanya’nın dahli yoktur” dedi.
Tabii o günlerde Pensilvanya’daki zat ile ilgili çok şeyi bilmiyorduk. Yeni öğrendiklerimiz oldu.
İlginç değil mi?
Bir kaset olayı yaşanıyor. Bir gayri meşru ilişki var, kasete çekilmiş. Olayın faili “bu kaset işinden Pensilvanya’nın dahli yok” diyor.
Her neyse bu kaset olayını da unutmamak gerekir….
Tabii Sarayları unutmayalım. Sadece bu günkü sarayları değil, M. Kemal Paşa’nın mesken tuttuğu Dolmabahçe sarayını da unutmayalım. Hem kıyasıya eleştireceksiniz hem de gidip orada paşa paşa oturacaksınız.
Biraz tuhaf değil mi?
Daha unutulmaması gereken hususlar; Mesela İsmet Paşamızın oğlu Ömer'in yurt olarak kullandığı Dolma bahçe sarayını unutmayalım.
HAFIZA-I BEŞER NİSYAN İLE MALÜLDÜR.