Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu Ukrayna’nın işgali ve getirdiği düzen

Ukrayna’nın işgali ve getirdiği düzen

Egemen bir devlet olan Ukrayna’nın geçerli-geçersiz bahanelerle işgal edilmesi kabul edilebilir bir durum değil.

NATO ve ABD’nin AB aracılığıyla ve bu ülke üzerinden kendi sınırlarına ve güvenlik alanlarına sızmaya çalıştığı zehabına kapılan Rusya bu işgali başlattı.

Kendilerini uzman olarak tanıtanlar, işgali farklı yönleriyle gördüler. Kimileri Zelenski’nin bir piyon olduğunu ve Rusya’yı kışkırttığını, sonuçta işgali kendi elleriyle kolaylaştırdığını ifade ediyorken, kimileriyse Ukrayna’nın tamamen masum olduğunu, askeri operasyonun izah edilebilir bir tarafı olmadığını söylüyorlar.

Şahsen, üçüncü ülkeler açısından değerlendirme yapmanın uygun olduğunu düşünüyorum. Bölge ülkeleri iki taraf arasında kaldılar. Sırbistan, mesela, AB üyeliği beklerken Rusya ile ilişkilerinden bir türlü vazgeçemiyor. Resmen sıkışıp, kaldılar.

AB üyesi olup, Rusya gazına bağımlı olan Almanya gibi ülkeler de aynı durumdalar. Rusya’nın soğuk yüzünden hoşlanmıyorlar ama ekonomilerini ayakta tutan, sanayi çarkını çeviren gaza da elveda diyemiyorlar.

Türkiye başlangıçta çok zorlansa da bugünlerde bir düzen geliştirdi; tutarlı bir söylemi tutturmayı başardı. Cumhurbaşkanımız ve ekibini tebrik etmemiz gerekiyor.

Muhtemelen bu yıl turizm endüstrisi bir miktar etkilenecek; gelmesi muhtemel Ukraynalı ve Rus turistlerin gelmesi engellenmiş oluyor.

Savaş kısa süre içinde biterse zararın minimum seviyede olacağı tahmin edebilir. Açığı, pandemi nedeniyle iki yıldır yurtdışına çıkamayan Avrupa ülkelerinden kapatmak da pekâlâ mümkün.

Türkiye’nin bu denklemde geliştirdiği stratejiyi dünya-âlem takdir ediyor. Ukrayna’nın bağımsızlık ve egemenliğini tanımakla kalmadığını deklare ettiği gibi bu ülkeye kritik askeri malzeme temin etmeye de devam ediyor.

Öte yandan Rusya’yı da küstürmeden, mutat ilişkilerini bir kademe öteye taşıyarak sürdürüyor. Rusya adına açıklama yapanlardan bugünlerde en ufak bir kırgınlık ifadesi duymuyoruz mesela.

Türkiye’nin işgal nedeniyle kaybeden tarafta olmayacağını iddia etmek için yeterince sebebimiz mevcut. Hem Batılı ülkeler nezdindeki itibarı arttı, artmaya devam ediyor hem de Doğulu.

Savunma sanayisinin reklamı yapılıyor; Montrö şartlarını tarafsız biçimde işlettiği konuşuluyor; kırmadan, dökmeden iki tarafı da idare edebiliyor.

Rusya’nın ‘kim itti beni bu çıkmaza’ diye kara kara düşündüğü ve olanca gücüyle ‘saygınlığını’ kurtarmaya çalıştığı bir dönemde Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ciddi mesafeler kaydediyor.

Cumhurbaşkanımızın bu hengâmede Özbekistan’ı ziyaret etmesi bir tesadüf değil. Kırgızistan ve Kazakistan’la yürütülen görüşmeler ve geliştirilen iş birliklerinin neticelerini önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Ayrıca, Suriye’deki kan ve gözyaşının bu kadar sürmesinin ana müsebbiplerinin olan Rusya’nın içe kapanma ihtimali ve bu ülke ile Libya’da istihdam edilen savaşçıların büyük bir kısmının Ukrayna’ya sevk edilmiş olması önemli gelişmeler.

Sonuç olarak; Suriyeve Libya meselelerinin önümüzdeki günlerde belli bir istikrara kavuşması için makul sebeplerin gelişmekte olduğunu görebiliyoruz.

SİHA’ları bağımsız biçimde kullanmak için kendi uydu ve uzay teknolojisine sahip olması gereken Türkiye’nin bu alana dair yaptığı ve yapacağı yatırımları artırması gerekiyor.

Rusya içine kapanırken ABD, AB ve diğer NATO mihraklarının kazanan olmayacakları da aşikâr. Türkiye’nin ev sahipliğinde kurulacak masada Ukrayna’nın razı olacağı barış şartları bu ülkelere de kapıları tam olarak aralamayacak.

Uluslararası ilişkiler alanı önümüzdeki dönemde daha da hareketlenecek.

Türkiye kazanan ülke olacak.

Karadeniz ve Akdeniz’deki sismik aramaları kolaylaşacak, Mısır, BAE, İsrail ve Suud gibi ülkeler başta olmak üzere bölgesel ilişkileri rahatlayacak bir Türkiye’nin önü 2023’te de 2053’te de açık.

İçeride bürokrasi mahreçli ihanetler, siyaset temelli çelme takmalar olmaması kaydıyla tabiiki.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi