Türkiye, Türkiye’den ibaret değildir
Türkiye’nin büyüklüğünü, gücünü, özgül ağırlığını ve tarihi misyonunu anlamak ve kavramak için Türkiye’nin dışına çıkarak, dışarıdan bakmamız gerekir. Bu da farklı ülkelere, özellikle de akraba topluluklarına ve gönül coğrafyasına seyahat etmeyi gerektirir. Yüz yıl öncesi ismimiz Osmanlı Devleti idi. Büyük bir yarımız bugün, sınırlarımızın dışında yaşıyor. Hala bu topraklarda yaşayan insanımızın gözü, kulağı Anadolu Coğrafyasında.. Burada meydana gelen gelişmeler ya kendilerini mutlu ediyor ya da karamsarlığa düşürüyor. Bunda da haksız değiller.
Balkan coğrafyasında yaşayan kardeşlerimiz “Türkiye göz, biz ise kaşız” diyorlar. Bu sözün birçok anlamı vardır. Eğer fizyolojik anlamda düşünürsek, kaşlar; yüzü güzelleştirdiği gibi, alından göze doğru akan terin ya da yağmur sularının göze ulaşmasını engeller. İşte bunun gibi siyasi ve psikolojik anlamda bu sözün manası, Türkiye’nin güvenliğinin bu topraklardan başlaması manasına geldiği gibi, biz birbirimizin mütemmimiyiz manasına da gelir. Her ne kadar gönül coğrafyasıyla aramıza sınırlar çekilmiş olsa da gönüllerimizde hiçbir sınır yoktur. Onun için bu topraklarda yaşayan insanlarımızla bizlerin atası bir. Bizler aynı atanın torunlarıyız. Kardeşleriyiz. Onun için Balkan coğrafyasının her bir ülkesinde yaşayan kardeşlerimiz: “Eğer Türkiye güçlü olursa, biz burada rahat ediyoruz, eğer zayıf olursa biz bu topraklarda mahvoluruz” diyorlar. Şimdiden onların gönül dünyalarında seçim çalışmaları başlamış. 23 Haziran 2023’te yapılacak seçimlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın zaferle bu seçimlerden çıkması için dua ettiklerini söylüyorlar. Her gittiğimiz yerde üst düzey görüşmelerimizde şu sözü dinledik: “Eğer Ukrayna-Rusya savaşı çıkmasaydı Ruslar Sırpları kışkırtarak Bosna savaşında yapamadıklarını şimdi onlara yaptıracaklardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dirayetli ve güçlü iradesiyle Balkanlardaki yakın takip diplomasisi sayesinde bu engellendi.”
Bu anlattıklarımız İslam coğrafyaları için de geçerlidir. Bakın eski Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez hocamızdan şu hatırayı dinlemiştim: “Cezayirli bir genç Müslüman Kâbe’nin örtüsüne tutunmuş Arapça gözyaşı dökerek 'Allah'ım Türkiye'yi muhafaza et, başımızdan eksik etme' diyordu. Ben de yaklaştım Müslüman bu Arap kardeşimizin elinden tutarak; 'Nerelisin' dedim, 'Cezayirliyim' dedi. 'Niye Cezayir değil de Türkiye diye dua ediyorsun' dedim. Hiçbirimizin unutmaması gereken bir şey söyledi, 'Cezayir'e dua etmek sadece Cezayir'e dua etmektir, Türkiye'ye dua etmek tüm İslâm âlemine dua etmektir”. İşte bu basiretli bakış açısı bile Türkiye’nin, Türkiye’den ibaret olmadığını gösteriyor. Mazlum kardeşlerimizin duasında bile Türkiye var. Onun için Türkiyeli her Müslüman Türk siyaseti söz konusu olduğunda iyi düşünmeli, iradesini kullanırken bu sözler aklından çıkmamalıdır. Ucuz günlük siyasetlere iradesini heba etmemelidir. Büyük düşünmeli, Osmanlı hinterlandında yaşayan mazlumları ve mağdurları hesaba katarak önüne sandık geldiği zaman kararını vermeli ve oyunu doğru bir şekilde kullanmalıdır.
Balkan coğrafyasında yaşanmış örnek bir olay da şöyle. Bizzat kendi kulaklarımla dinlediğim ve gözyaşlarımızın akıp sel olduğu bir olayı yaşayan kahramanımızın dilinden aktarıyorum. İsmi bende mahfuz Makedonya’da yaşayan bir ilim adamı. 15 Temmuz 2016.. Bir akrabamızın düğünü vardı. Akşam annemle eşimi kadınlardan oluşan düğün salonuna bıraktım. Biz de düğünler akşam başlar gece saat 24;00’de biter. Babamla ben evde kaldım. Saat, 21:00 sularında.. Babam bana acele gel diye seslendi. Bizim evimiz üç katlı.. Babam birinci katta, bense üçüncü katta oturuyorum. Orta kat, misafirlerimiz için kullandığımız bir kat.. Bana, oğlum hele şu televizyona bir bak, Türkiye’de bir şeyler oluyor. Bana orta kattaki odamı hazırla ben halvete gireceğim, Türkiye’ye dua edeceğim, dedi. Baba bir dur, iyice bir anlayalım, reisi bekleyelim, o mutlaka bir açıklama yapar, dedim. Oğlum ben reisten endişe ediyorum, henüz göremedim, şeklinde hem dua ediyor ve hem de gözyaşı döküyordu. Biraz sonra da düğünde bulunan annem aradı, acele gel bizi götür. Düğün bitti, hepimiz dağıldık. Türkiye’de darbe girişiminin olduğu bir anda biz burada düğün yapamayız, duaya duracağız, dedi. Evet.. Bu da evlad-ı Fatihan coğrafyasından Türkiye’nin Türkiye’den ibaret olmadığını anlatan bir kesit..
Sonuç olarak, Türkiye büyük bir ülke. Tespihin imamesi.. Türkiye’nin büyüklüğü ancak dışarıdan baktığınızda daha iyi anlaşılır. İçeride yaşayanlar, Türkiye’nin, Türkiye’den ibaret olmadığını göremezler. Birkaç gündür, Semerkant’ta Cumhurbaşkanımızı hayranlıkla dinleyen liderleri görünce aklıma bunlar geldi. Hala zihinleri köleleşmiş bir kısım insanlar bu gurur verici tablo karşısında bile kem-küm etme politikası izliyorlar. Bu da bize acı veriyor. Bir tarafta ülke insanlarının başını eğdirmeyen ve onlara gurur verdiren bir lider, diğer tarafta bu gurur verici tablonun sevincini yaşamak istemeyen zavallı insanlar.. Bu sağlıklı bir yaklaşım değil. Onun için yeniden düşünmeye ve aklımızı başımıza almaya ihtiyacımız var. Bizler altı asır büyük bir coğrafyayı yönetmiş olan şanlı Osmanlı ecdadımızın bakiyeleriyiz. Bizim tarihimiz 1071 Malazgirt savaşıyla başlıyor. Böyle bir medeniyetin çocuklarıyız. Milletlerin tarihinde inişler ve çıkışlar olabilir. İnşallah Cumhurbaşkanımızın dirayetli liderliğinde bu yüzyıl bizim yeniden toparlanma ve ayağa kalkma yüzyılımız olacaktır. Bu duygu, bu ruh ve şanlı tarih bilinciyle yeniden bilenelim ve dirilelim. İşte o zaman yeniden büyük medeniyetimiz durdurulduğu yerden tekrar büyük yürüyüşüne devam edecektir.