TRUMP BELLİ, BİZ NELERİ YAPMADIK?
Dünya arabası, Trump’ın direksiyonunda yol almaya devam etmektedir. Bu tabi ki, aracın trafik kurallarına göre mesafe kat ettiği anlamına gelmemektedir. Üstelik araç varacağı yere bir an önce ulaşmak amacıyla şoför tarafından, hem kendi hem de diğer insanların can ve mal güvenliğini tehdit edecek düzeyde çok kötü, oldukça süratli ve trafik kuralları hiçe sayılarak kullanılmaktadır. Bu mizansende geçen şoförün Trump, hiçe sayılan trafik kurallarının nispi serbest dünya ticaret akışını bozacak kararların alınması (ABD’nin dış ticaret açığı verdiği ülkelere karşı üretimle cevap verme yerine, tek taraflı ve keyfi alınan kararlarla korumacı politikaların uygulanması sonucunu doğuracak tehlikeli bir yol açması), aşırı süratten de yine Trump’ın sosyal medya ergenleri gibi attığı tweet’lerle ülkeleri tehdit ederek kontrolü altına alacağını düşünmesi ve maalesef, şimdilik sahip olduğu en büyük iktisadi ve askeri gücü yanında, sözde dünya ekonomisinin istikrarlı büyümesini sağlamak olan ancak aldığı kararlar ve uygulamalarıyla öncelikle ABD ve AB’nin (Almanya, İngiltere, Fransa) çıkarlarını korumak olduğu anlaşılan NATO, IMF, Birleşmiş Milletler ile, Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları (Moody’s, S&P, Fitch) olduğu hemen anlaşılmaktadır.
Bu sütunları takip eden okuyucular, yaklaşık dört yıldan beri, dünyanın sosyo-ekonomik istikrarını bozan ülkelerin öncelikle gelişmiş batılı ülkeler olduğu üzerinde, sıklıkla vurgu yaptığımı bilirler. Yine maalesef büyük resim, realitede geleceğe yönelik herhangi bir değişiklik ve ümit var olmak için, bir nedenin söz konusu olmadığını göstermektedir. Çünkü Trump’ın ABD’sine ve XX. yüzyılın ortalarında sözde dünya ekonomisinin, özde ise ABD başta olmak üzere AB ülkelerinin çıkarlarını korumak amacıyla kurdurulan kurumların, karar ve uygulamalarına karşı politika üretecek ve dur diyebilecek güçlü bir ülke(ler) grubu bulunmamaktadır. Hırçın Trump’ın ABD’sinin yaptırımlarına ve keyfi fantezilerine karşı politikalar üretebilecek ülkeler var şüphesiz; Çin, Rusya, İran, Türkiye, Venezüella, Kuzey Kore gibi. Birde çıkarlarına zarar gelirse AB’nin lokomotif ülkeleri olan Almanya, İngiltere, Fransa gibi karşı çıkanlar, gelmediğinde ise kulvar değiştirerek ABD’nin değirmenine su taşıyacak ülkeler. Son durum böyledir, ne yazık ki bu günleri de arayacağımız günler hiç de uzak değildir. Bu beklenti özellikle; Türkiye, Rusya ve İran gibi bağımsız, kendi ülkelerinin çıkarlarını haklı olarak koruma amacına göre hareket etmesine rağmen, ABD’nin haksız ve hukuksuz isteklerine karşı net bir duruş sergileyen ülkeler için daha yakındır. Biraz daha ayrıntıya girecek olursak, bu ülkeler içinde en kritik ülke de Türkiye’dir. Neden en sorunlu ülke konumunda olduğumuz sorusunu başta ülkeyi yöneten siyasi iktidar olmak üzere, seksen bir milyon olarak kendimize sormaz isek, iktisadi–siyasi–sosyal–toplumsal–hukuksal beşgen sorunsal kısır döngüsünden kurtulamayız. Yalnızca bu kadar ile kalsa şükredelim. Türkiye olarak yılardır çözemediğimiz en temel iktisadi çıkmazlarımızı; altmış milyar dolara yaklaşan cari açık, dış kaynak muhtaçlığından ve acizliğinden kurtulamamak, yaklaşık 220 milyar dolara yaklaşan özel sektör varlık-yükümlülük farkından kaynaklanan borç, ithalata dayalı büyüme kıskacını kıramamak şeklinde sıralamak mümkündür. Birde ekonomi ağırlıklı sorunların çözümüne direkt etki eden ve on altı yıldır aynı hükümet tarafından üstelik koalisyonsuz olarak tek başına yönetilmesine rağmen, ilköğretimden başlamak koşuluyla tümden eğitim sistemimizin bir türlü istikrarlı bir sisteme kavuşturulamamasıdır. Ekonomi ağırlıklı sorunları tetikleyen iktidar–muhalefet çekişmesinin ülkenin adeta varlığını tehdide yönelik bir duruma dönüşmesi de (terör konusunda ortak bir politika ortaya konulamayıp, bu unsur üzerinden siyasi rant devşirilmeye çalışılması), toplumsal enerjinin boşa gitmesine yol açan bir başka unsurdur. İktisadi ve siyasi istikrarın sağlanamaması sonucunda, yukarıda sıralanan beşliden son üçünün yani sosyal, toplumsal ve hukuksal sorunların ortaya çıkması ve ilk iki argümanı da olumsuz şekilde etkileme işlevi kaçınılmazdır. Türkiye şu an, bir papazın bahane edilerek beşli yumuşak karnımızın sonuçlarını yaşamaktadır. Bu girdaptan çıkmak için yapılacakların ilki, ülke olarak önce birlik olup, tek suçu da Trump ve batılı ülkelere yıkma kolaycılığını bırakmaktır, İkincisi Rusya, İran, Türki Cumhuriyetleri ve Rusya Hinterlandındaki ülkelerle birlikte bölgesel ekonomi kalkanı oluşturmaktır. Üçüncüsü ise yapısal sorunlara popülist değil, kalıcı ve uzun vadeli çözümler getirmektir. Trump, batılı ülkeler ve terör odakları zaten kendilerinden beklenenleri yapacaklardır, ancak maçın sonucunu her şeye rağmen onlar değil, ülke olarak bizim yapacaklarımız belirleyecektir.
Soru: Korumacı politikalar uzun vadede global ekonomiyi olumlu etkiler mi? Neden?
Sözün Gözü: Gelişmemiş ülkeler, toplantı yapmaktan çalışmaya fırsat bulamayanlardır.