Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Taksim Bir İki

Taksim Bir İki

Bir fırtınadır kopup gitti, daha da şiddetli eseceğe benziyor. Hatay Reyhanlı sonrası yaşanan gerginlik ortamı kesif bir hal aldı. İstanbul’un göbeğinde devam eden “sen mi ben mi” dalaşı bakalım nereye gidecek?

Politikanın söyleminde kullanılan dil, insanın öfke katsayısını arttıran, tahammül duvarını zorlayan sözcüklere büründü. Salı günleri yapılan grup toplantılarında liderlerin takındıkları tavırları, kullandıkları kelimeleri, ağır ithamları ve yüzlerinin aldığı şekli görünce yumruklar daha da çok sıkılıyor. Hani ana haber bültenlerinin başında neredeyse uyarıcı işaretlerden +7 bile kullanılsa kurtarmayacak vaziyeti.

Özellikle muhalefet partilerinin liderleri grup toplantılarında, sözcüleri basın açıklamalarında mimikleriyle, kızgın ve öfkeli yüz hatlarıyla, yakıştırma ve kışkırtan cümleleriyle politikanın o esprili ve yumuşak yönünü çoktan unutmuşa benziyorlar. Yaşanan sürecin sıkılı yumrukları, öfke dolu derin nefesleri iyice keskinleştirdiği de muhakkak.

 Reyhanlı saldırısı sonucu, “senin yüzünden oldu” yakıştırmaları, iddiaların vahameti, zaten hassas bir dönemden geçen halkın moralini bozmuştu. İstanbul’un üçüncü köprüsü üzerine yapılan tartışmalar ise içeriği tarihsel bir boyuta taşıdı.

Özellikleri bakımından dünya çapında ses getireceği iddia edilen bir proje üçüncü köprü çalışması. Büyük bir metropole bugün olmasa yarın köprü lazım olacaktı. İsim babalığını Cumhurbaşkanı yaptı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü konacak ismi. Daha söylenir söylenmez tepki çığ gibi; “padişah ismi olmazmış, Aleviler ile ilgili sorunlar yaşamış, başka isim mi kalmamış?” içeriğini nasıl doldururlar bilemem ama bu bahaneleri söyleyenlerin tamamında bir karşı duruş, “sen ne yaparsan zaten ben istemem” havası hemen seziliyor. Ne derinlik var ne incelik.

Ardından yaşanan “Gezi Parkı” olayı. İlk soru şu olmalı; e kardeşim eğer o alanın Osmanlı’dan kalma Tophane Kışlası olmasından dolayı tarihsel bir kaygın var ise, köprünün ismine neden karşı çıkarsın, yok ağaçsa meselen, sahil boylarında tatil köyleri için kesilen ağaçların sayısını, o beş yıldızlı otellerin kestirdiği ağaçların biri için ne yaptın? İkinci soru; eylem yapanların tamamını toplayıp saysak kaçı kaç tane ağaç dikmiş acaba?

Dediğim gibi mesele güç odaklı bir hal aldı. “Ne oluyoruz yahu, bu adamlar elde avuçta ne var ne yok götürüyor, indirmek lazım” havasında sürüyor her şey. Yaşam alanı ile ilgili bir yer kapma mücadelesi devam ediyor, kimse bunu açıkça söylemese de. Alkol düzenlemesi de aynı bakış açısının kurbanı oldu gitti.

Sosyal medya da sınavını kaybetti yine. İdeolojisi, derin bir bakış açısı, hoşgörüsü, doğrusu yanlışı olmadan ne bulduysa kullandı sosyal medya denen o büyük teknoloji ürünü. Türk polisine “polizia” yazan yelek giydiren, başka sitelerden aldığı fotoğrafı servis eden, koca bir meydan savaşı varmış havası estiren sosyal medya acaba insanı mı, yoksa insan mı sosyal medyaya kurban gitti?

Ne yapılacaksa ikna ederek yapmak doğrusu, bunu beceremiyorsan kabul edilebilir hale getireceksin. Aynı noktada yaşayamazsın belki ama ortak noktada anlaşabilirsin. Polisimizin de şu toplumsal olaylarda daha profesyonel olması kaçınılmaz artık. Ha bir de şu alışveriş merkezlerine ben de toptan karşıyım. Kurak bir arazi bile olsa AVM’lere alışamadım gitti. Hükümetin de alışmış olduğunu düşünmüyorum.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi