Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Sonunda ölüm var

Sonunda ölüm var

Sağlıklı yaşamı, hastalık noktasında takıntı haline getirince, GDO’lu gıdalar, kanser yapan yiyecekler vb. her gün yeni bir iddia ortaya atılıyor. Hayati derece de ciddi olan(!) sağlığımız artık magazin gündemi olup, bir dedikodu malzemesi haline dönüştürüldü.

Ortalama her ay bir gıda maddesi ile ilgili çeşitli iddialarda bulunuluyor, hedef alınan gıda maddesi ya göğe çıkarılıp tüketimi artırılıyor ya da yerin dibine sokulup bir anda insanların gözünden düşürülüyor. Bu arada oltaya gelip, birçoğunun kıymeti kendinden menkul doktorların birbirinin zıddı tavsiyeleriyle başı dönen, psikolojisi bozulan hastalık hastası binlerce insan ise kimsenin umurunda olmuyor. Son olarak bir çikolata markasının ürünlerinde palm yağı kullanıldığı, bu yağın kanser yaptığı iddiası ortaya atıldı. Bir anda kıyamet koparıldı. Tabi işin detayı kısa sürede ortaya çıktı. Palm yağı birçok gıda ürününde kullanılıyormuş ama kansere yol açması için 200 derecede ısıtılması gerekiyormuş. Gıdalarda ise ortalama 60-80 derecede ısıtılarak kullanılıyormuş. Yani ortada bir tehdit yokmuş. Tabi bu açıklamalarında ne kadar doğru olduğu tartışılır.

Bugün palm yağı gündeme geldi, geçmiş dönemde onlarca farklı gıda. Değişmeyen tek şey bizim sağlıklı besleneceğiz diye ruh sağlığımızı kaybetmemiz oldu. Bir ara yumurtaya takmışlardı kolesterol yapıyor diye. Yıllar sonra aslında kararında tüketilirse bir zararının olmadığını söylediler. Tabi bu açıklama yumurtaya düşman bir kuşak oluştuktan sonra yapıldı.  Tereyağına taktılar, ekmeğe, pirince vb. gıdalara. Aslında görmek isteyene oyun açık. Zaman zaman bizzat üreticileri tarafından bazı gıdalar ön plana çıkarılarak tüketimi artırılıyor. Bunun içinde sözüm ona uzman diye geçinen doktorlar bilerek veya bilmeyerek bu duruma alet edilip kamuoyu oluşturuluyor. Kuş gribi söylentisi ile yumurta yerden yere vurulmaya başlanmıştı. Kısa süre sonra piyasaya bir anda sıvılaştırılmış yumurtalar sürülmüştü.

 Gıdalarında bir modası oluşturuldu. Şaka değil gerçek, geçen yılın son günlerinde 2017’de trend olacak gıdalar diye haberler yapılıyordu. Hatırlarsanız bundan 4-5 yıl önce bir altın çilek furyası başlamıştı. Kilosu 50-60 lira olan çileğin yaprağının bile şifa olduğu söyleniyordu. Birkaç yıl millet kapış kapış tüketti. Peki, bugünlerde hiç görüyor musunuz? Ne oldu bir anda altın çilekler şifa vermemeye mi başladı. Hâşâ nimet olduğu gibi duruyor ama modası geçti. Onun yerine yeni bitkiler ön plana çıkarıldı.

Sağlıklı yaşam başlı başına milyarlarca liranın döndüğü bir endüstri haline geldi. Her gün çeşitli çeşit vitaminler, gıda takviyeleri alan, utanmasalar ellerinde damacana sularla dolaşacak insanlar türedi. TV’lere çıkan doktorlar takım tutar gibi paylaşıldı. Karataycılar, Müftüoğlucular, Marankiciler vb. Sanki bu insanların ağızlarından çıkan her söz doğruymuş gibi hemen uygulamaya geçiliyor. Hâlbuki atalarımızdan gelen yüzlerce yıllık basit bir formül var. Her şeyin azı karar, çoğu zarar. Abartmadan her şeyden azar azar tüketirsek gayet sağlıklı olabiliriz. Tabi bu kadar basit bir formül ne şarlatanların ne de gıda üzerine muhabbeti bir dedikodu, sosyalleşme aracı haline getiren günümüz “modern” insanının işine gelir. Gün içerisinde yediği 3 öğün yetmediğinden olsa gerek bir de ara öğünlerde meyve, kuruyemiş falan tüketen, buna karşın arabasız adım atmayan, birinci kata bile asansörle çıkanlar ondan sonra niye kilo veremiyorum diye soruyorlar…

Elbette yediğimize, içtiğimize dikkat edeceğiz. Göz göre göre zararlı şeyleri tüketmemeliyiz ama mesele bunu takıntı haline getirmeden yapabilmek. Birçoğu sıradan olmasına karşın organik diye satılan ürünlere normalin 2-3 katı para verince sadece içimizi rahatlatmak için kendimizi kandırmış oluyoruz. Sağlıklı yaşam takıntısı öyle bir hale getirildi ki sağlıklı olmak bir mücadele biçimine dönüştürüldü.  Neredeyse ölümsüzlüğe ulaşılmak hedeflenecek.

Ne olursa olsun işin sonunda ölüm var. Bize emanet olan bedenimize gereken önemi göstermeliyiz tabi ki bunu ruhumuzu ihmal etmeden yaparak. Bu yüzden fazla kasmanın, vitamine, minerale boğulmanın bir âlemi yok(!)    

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi