Sonuçta; Bir Bakış Açısı…
Şu aradan başlasak, kitabın tam ortasından konuşmuş olmak, en azından ezber bozan etkisinin yöntemsel ağırlığını teraziye çıkartmış oluruz diye düşünüyorum. Lafı ortaya atalım, bir muhabbet kavramının tanımsal değerine çayın eşlik etmesine yol açıp açmayacağı, galiba kişinin bilgisel yönü itibariyle orantılı olsa gerek… Yoksa uzun cümleyi, kısa dinlemek beyin sağlığı açısından da önemli gözükmekte…
Konuşmuş olmak ya da yazmak için yazmak anlayışından uzakta; sözü ünlü halk filozofu Temel’ e bırakıp, konunun işlevsel değeri paragrafın giriş gelişme ve sonuç kısmına yayarak devam etmenin daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
Temel bir gün piknik yapmak için arkadaşlarıyla yola çıkar ve biraz da galiba şehrin bunaltıcı havasından uzaklaşmak için, yerel de bir hafta sonu etkinliği nispetinde ormanın gür olduğu, suyun dereler de akış imkânı bulduğu konumsal bir alanda dururlar. Temel oradan kendince söylenmiş… (Tabi söylenmek bura da bir şikâyeti dile getirmek düşüncesiyle değil elbette...)
- Şu ormanın güzelliğine bak. Diye.
Arkadaşı bu cümle üzerine, sağına bakmış soluna bakmış bir dönmüş arka tarafa bakmış… Şaşırmış
Ve verilen cevap manidar…
- Ula Temel, ağaçlardan gözükmüyor.
Tabi bura da meselenin aslı, aslında kimseyi hor görmek değil. Ya da o bilgili ve bak bu bilgisiz gibi ifadelerde değil… Bunlar kendini bilmez ifadeler kategorisinde yerini almıştır ve almaya devam edecek gibi gözükmekte… Fakat anlayış faktörü de kişinin sosyal çevresi, eğitimi, gelecek beklentisi ve vizyonuna göre değişmektedir. Herkesin bilgi nezdinde eşit olması, sermayesi bilgi olanın değerinin anlaşılmasını bir nokta da sağlamaz. Tabi bu da öğrenmeyin demek değil elbette.
Ya arkadaşı sussaydı. Bu arada daha iyi olurdu; diye düşünmeyin. İnsan konuşmayınca da anlaşılabilen bir varlık değil bir yönüyle… En azından eksikliği anlamak belki anlatmaya değer bir alanın olduğu ve ayrıca beyinsel bir alana sahip olmanın kanıtı olsa gerek. Küçümsenecek bir durum değil bu. Ciddi bir gelişme diğer yönüyle.
Konuşmak, kendini bilen ve bilmeyen ifadelerin tezahüründe gerçekleşir. Yani kendini bilmek kısmı ile ifadelerin ve bakış açısının varlığı terazinin kefesine çıkacak olması da sonuçta sosyal bir denge olsa gerek. Ya da ağaçlara takılıp ormanı görmemekte, hadi biraz iyi niyetle görememekte bir bakış açısı olsa gerek. Fakat bu başta dediğim gibi şu anlama gelmemeli, sonuçta hepsi bir bakış açısı, açının varlığı bura da önemli galiba… Bütün de parçadan bağımsız değil.
Yıllardır ifade ettiğim kavramı ya da kavramsal bütünlüğün, cümleye dönüşmüş şekli olan şu ifadeyi tekrar söyleyebilirim. Engellere takılıp kalmak, daha ileriye gitme düşüncesinden alıkoyabilir. Ciddi bir iyimserlik durumu değil elbette bu. Asıl kastettiğim engeller olacaktır, zorluklar olacaktır. Bazen yenilgi, hayatın koşuşturmacası içerisinde yerini alacaktır. Ama yitirilmeyecek tek şeyin de galiba umut olduğunu unutmamak gerektiğidir. Ve sonrasında insan neyi kaybettiğini ve bulması gerekenin ne olduğunu hatırlayacak olması da beynin ilerlemesi olsa gerek.
Her vakit bir sınava tabi… Kimin neyi ne kadar merkeze aldığı da ayrı bir konu… Yapılması gereken çalışmaya devam etmek… Okumak, araştırmak ve vatana millete hayırlı olmak…
Sağlıcakla…