Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Şerif Mardin ve Mahalle Baskısı

Şerif Mardin ve Mahalle Baskısı

Prof. Dr. Şerif Mardin… Uluslararası üne sahip bu toprakların yetiştirdiği ünlü bir sosyal bilimci..  Hocanın sosyal bilimlere yaptığı katkı uzun yıllar tartışılacaktır.  Şerif Mardin deyince benim aklıma, objektif bir bilim adamı geliyor. Meselelere anlama çabası üzerinden Weberyan bir yaklaşımla bakmıştır, O.  Din ve İdeoloji, merkez-çevre ilişkisi, mahalle baskısı vb. gibi konular onun tarafından gündeme getirilmiştir.

Ak Parti iktidarının beşinci yılında gazeteci Ruşen Çakır’ın kendisiyle yaptığı bir mülakatta Şerif Mardin, “Mahalle Baskısı”ndan söz etmişti.(2007). O günlerde en çok tartışılan konulardan birisi de “Türkiye Malezya olur mu?” meselesiydi. Yine o günlerde belli bir çevre, tencere-tava, ışık yakıp söndürme eylemine başvurmuş, eğer Ak Parti iktidarı devam ederse modernler baskı altında kalacak endişesini yaymaya başlamışlardı. Şerif Mardin Hocanın farklı bir bağlamda dile getirdiği mesele,  endişeli modernler tarafından Ak Parti iktidarı aleyhine kullanılmaya çalışılmıştı.

Şerif Mardin hoca, Türk Siyasasını Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez-Çevre İlişkileri”, adını taşıyan makalesinde (Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İstanbul, İletişim, 1992) merkez-çevre ilişkisinin tarihsel geçmişi ve bu ülkede doğurduğu sonuçları üzerinde durmuştu.  Çünkü bu topraklarda sürekli üretilen gerilimlerin özünde belli bir seçkinci azınlık grubun kendisini sürekli merkezde görmesi, bu milletin ruh köküne bağlı çoğunluğun çevre olarak nitelendirilip sürü muamelesine tabi tutulması zihniyeti vardı. 

Şerif Mardin'in merkez-çevre ilişkileri çalışmasında belirttiği gibi, merkez daima çevrenin niyetlerinden kuşku duyduğu zaman,  çevre de merkeze duyduğu güvensizlik nedeniyle merkezle işbirliğine gitmez ve sürekli bir gerilim ve çatışma ortamı doğar. Bu gerilim merkezin rahatlıkla hukuk dışına çıkmasına neden olur.  Böylece tüm sorunlar bölünme korkusu içinde güvenlik boyutuyla idari sorunlar olarak algılanır.  Bu bağlamda, bürokratik seçkinlerin aşkın devlet anlayışı daha çok devlet-daha az toplum (güçlü merkez-güçsüz çevre) sonucunu doğurur. Maalesef bugün yaşanan gerilim, bu tarihsel geleneği doğrulamaktadır.  Dolayısıyla Türkiye’de yoğun tartışmaların merkezinde bulunan ‘kamusal alan,  özel alan, sivil toplum, mahalle baskısı vb. gibi tartışmaları iyi analiz edebilmek için, ‘merkez-çevre ilişkileri’ ekseninde olayları değerlendirmek gerekiyor.

Şerif Mardin hocanın çevre-merkez ilişkilerinden ayrı düşünülmemesi gereken  “Mahalle Baskısı” kavramını kullandığı dönemde Türkiye’de yeni anayasa çalışmalarıyla birlikte başlayan “başörtüsü” tartışması yapılıyordu.   İşte yıllarca kendisini merkezde görenler, kenardakileri  “mahalle baskısı” sopasıyla dövmeye başladılar. Bu tartışmaların yapıldığı zamanlama kadar içeriği de çok önemlidir. Zamanlama, mübarek ramazan ayıdır. O dönemde yapılan araştırmalara göre Türk halkının %96’sı oruç tutmaktadır. Suçlu bulundu. “Oruç tutan çoğunluk, tutmayan azınlığa mahalle baskısı yapar”, kuralı işletilmeye başlandı.  O günlerde ineğin altında buzağı aramak isteyen bazı gazeteler ve köşe yazarları,  ülkenin farklı bir iklime gittiğini dillerine doladılar.  Bu ülkenin yönetiminde yer alan ve çevreden merkeze yürüyen bu milletin asil evlatlarına yapmadıkları hakaretleri bırakmadılar. Çember sakallı, bidon kafalı, ağzı çorba kokanlar tabirleri işte kenardakiler hakkında kullanıldı.  Sorunun temelinde, yaşama alanlarının daraltılması değil, iktidar sorunu vardı. Hâlbuki akl-ı selim sahibi ve iyi niyetli bir kimse, nasıl ki kendi yaşam alanlarında özgür olmayı düşünüyorsa, “öteki” gördüğü ve bu ülkenin has evlatlarının da yaşama alanlarına saygı duyması gerekirdi.  Gerçek aydından ancak böyle bir tavır beklenirdi. Heyhât!... Şerif Mardin hocanın vefatının arkasından yine aynı çevreler ona demediğini bırakmadılar.

Sözün özü, bu millet kime değer vereceğini iyi bilir. Sizler, çevrenin merkeze yürüyüşünden rahatsızlık duyuyorsunuz. Kim ne derse desin, 15 yıldır AK Parti iktidarıyla birlikte bu millet merkez-çevre ayrımı yapmadan, merkezle çevreyi bütünleştirme mücadelesi veriyor. Artık insanımızı, “mahalle baskısı” gibi yapay ve ayrıştırıcı dil kullanmak suretiyle küçümsemekten kaçınmanız gerekmektedir. Modernliğin ölçüsünü, dine rağmenlikte aramada değil, insanımızın gelir düzeyinin çıtasını kalkınmış ülkeler düzeyine hatta onların da en üstüne çıkarıp çıkarmadığımızla belirlemeliyiz. Eğer siz kendi ürettiğiniz modernlikten korkmuyorsanız, süreç içerisinde dönüşüm hayatın bütün alanlarında kendisini özgürlük temelinde üretecektir. Dolayısıyla rahat olun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi