SEMBOL YAPILAR
Şehirlerin sembol olmuş veya olabilecek yapıları bulunursa, şehri hatırlamak, gelecek kuşaklara hatırlatmak ve toplumda şehir hakkında pozitif algı oluşturmak kolaylaşır. Zira şehirlerin algılarla var oldukları kabul edilir. Şehrin ne olduğundan, ne içerdiğinden ziyade toplumdaki şehir imajı daha önemlidir.
Şehirler bunu bazen bilerek, isteyerek yani planlı bir şekilde yaparlar; bazen de bilinçli olmayan tercihlerle. Bunun çoğu zaman fazla önemi olmaz. Önemli olan neticedir.
Algı bakımından her şehir ayrı ayrı değerlendirilir; tek tek ele alınır. Toplum, kamuoyu, kanaat önderleri, kısacası ilgililer şehre ait somut değerleri ve yapıları değerlendirirler ve bir sonuca ulaşırlar.
Konya’nın sembol olabilecek özelliklere sahip bir yapısı bulunuyor mu? Kuşkusuz Konya kadim bir şehir. Binlerce yıllık tarihinde pek çok badireler atlatmış. Özellikle İslamlaşma döneminden itibaren somut birtakım değerler, yapılar üretmiş.
Selçuklu döneminin mutlaka sembol olmuş yapıları var. Hem de çok sayıda. Hangisini ele alsanız, inceleseniz toplumun büyükçe bir kısmı için derin anlamlar içeren muhteviyatı bulunur.
Osmanlı dönemi farklı değil. O dönemden kalma sembol yapılar, değerler mevcut. Konya iki büyük devlet döneminde de çok önemli bir konumda olmuş. Devlete katkı sağlamış, devletten katkı almış.
Asıl üzerinde durmak istediğim dönem Cumhuriyet dönemi. Cumhuriyet yapılaşma bakımından maalesef kendine özgü bir mimari, yapı stili ve felsefe üretemedi. Uzman değilim. Sadece gözlem yapıyor, hislerimle konuşuyorum.
Her şeye rağmen şehirde sembol bina üretilemez diye bir şey yok.
Batı’da çokça var: Oslo Opera binası, Londra Köprüsü, Big Ben, London Eye, Eyfel Kulesi, Brüksel Atomu gibi yapıları hepimiz biliyoruz. Kuşkusuz hepsi sembol olabilmiş.
İstanbul’da çok sayıda var. Beyoğlu Tramvayı bir sembol; ilk yapılan olduğu için. Boğaz Köprüsü bir sembol, Türkiye’de ilk kez yapıldığı ve iki kıtayı birleştirdiği için.
Binanın özgün olması, stil ve tarzının farklı olması, türünün ilk örneği olması, derin bir anlam içermesi, fonksiyonel olması, tarihi ve kültürel boyutlara referans vermesi gibi faktörler tek başına sembol olabilmek için yeterli değil. Hepsi bir arada olmalıdır.
Konya’nın sembol olabilecek nesi var? Konya böyle bir yapı oluşturabilir mi?
Meseleyi geçtiğimiz günlerde öğrencilerimizden bir grubu ile değerlendirme imkânımız oldu. Farklı yapılar örnek olarak verildi. Stadyum, Kule site, tatlı su çeşmeleri, Kelebekler vadisi gibi cevaplar sıralandı. Hiçbiri sembol yapı olarak kabul görmedi. Saydığımız özelliklerin bir kısmını taşımadıkları kanaati ortaya çıktı.
Bunlar Cumhuriyet döneminin kısır kültürel şartlarının bir sonucu gibi geliyor. Camilerimizde mesela özgün bir tarz geliştiremedik. En iyi yapabildiğimiz şey Osmanlı veya Selçuklu tarzını kopya etmeye çalışmak.
Yeşil Türbe’nin, Alaeddin Tepesinin bir anlamı var; İnce Minare, Karatay Medresesi gene aynı durumda.
Var olan sembol yapılar, bir anlamda yenilerinin ortaya çıkmasını zorlaştırıyor. Çok başarılı bir babanın çocukları babalarını rol model değil, ulaşılamaz bir konumda görürler. Aynı mantık yapılar açısından da geçerli.
Bu kadar büyük bir mirasın gölgesinde yeni değerler üretilemiyor. Yeni eserler ortaya konulamıyor.
Bunlara rağmen, Konya’da sembol bir yapı inşa edilecekse o mutlaka bugün üretilmek zorunda. Özgünlük, anlam yükü, tarz, ilk örnek, tarihi ve kültürel boyut, yani belli değerleri çağrıştırması ve fonksiyonellik özellikleri için entelektüel ve maddi vasat hazır.
Konya’nın bugün bir değer olarak var olması, gelecek nesillere aktarılacak mirasın kapsamı ve mevcudiyeti sadece şehre değil tüm topluma yönelik bir boyuttur. Bunun için öncelikle yapılardan başlanmalıdır. Seri üretim yapılar sembol olamaz.
Şehir buna kafa yormak durumundadır. Özellikle kamu binalarından başlamak kaydıyla, şahsiyetli bir mimari oluşturulmaya çalışılırsa neticede doğru bir adım atılmış olacaktır.
Bu sadece resmi makamların görevi değil.
Mimarlarımız, mesela, Konya’ya özgü bir bina tarzı geliştirdiler mi? O yönde bir çabaları bulunuyor mu? İngilizlerin mimaride meşhur Edward, Victoria ve Elizabeth dönemleri var. Dönemler isimlerini kral ya da kraliçelerden alırlar.
Doksan küsur yıllık Cumhuriyet döneminde bir tarz bile geliştirememiş olmamız nedeniyle ne kadar üzülsek azdır.