ŞEHİRSEL DÖNÜŞÜM MÜMKÜN MÜ?
Ülkemizin hızlı büyümesine paralel olarak şehirlerimiz de ekonomik ve sosyal açıdan hızla gelişiyorlar, değişiyorlar. Gelişim ve değişim süreci şehirlerimizi o kadar etkilemiş ki, neredeyse hepsi de marka şehir olma çabasında. Genel kanı, kentsel dönüşüm projeleri ile mahalleleri ortadan kaldırıp, etrafı duvarlarla çevrili ama buna rağmen nedense güvenlik ihtiyacı da hisseden, yüksek katlı binalardan müteşekkil, kent konseptine uygun, şehirden uzak yaşam alanları (demek ki, modern zihniyet mahallelerde yaşayanların aslında yaşamadıkları düşüncesinde. Modern olamayan ötekidir, öteki ise zenci.) inşa etmek sureti ile marka şehir olunabileceği yönünde. Kentsel dönüşüm ifadesi, üzerinde çalışılan, uygulanan projelerle mütenasip, çok yerinde bir ifade. Şehirsel dönüşüm denilmiş olsa idi, buna hepimizin bir şerhi olurdu. Zira ne fonetik olarak ne de şehir kavramının taşıdığı derin mana itibarı ile uygun bir ifade olmadığı çok açık. Kentsel dönüşüm çok yerinde bir ifade, zira kent yenidir, profandır, yalnızdır. Oysa şehir medeniyettir, kültürdür, tarihtir. Mimaridir ve estetiktir. Bin yıllık şehirlerimize kent demek tarihe, mimariye estetiğe Mimar Sinan’a hakarettir. Kentsel dönüşüm projeleri şehirlerimizi yok edip, yerine ruhsuz kentler inşa edecekse, buna topyekün itirazımız olmalı. Anadolu birçok medeniyete yataklık etmiş bir doğal tarih müzesidir ve şehirlerimiz de bu münbit topraklar üzerinde geçmişi ve medeniyetlerin mirasını günümüze taşıyan kültür alanlarıdır .Bursa, Sivas, Erzurum, Mardin, Edirne, Çorum, Trabzon…. Bütün Anadolu, ve tabiki İstanbul ve Konya. Aslında her biri kendi başlarına bir marka. Hiçbirinin marka şehir olmak için ekstra bir özelliğe ihtiyacı yok. İstanbul bir dünya markası. Söze, izaha gerek bile yok.İstanbul için en güzel sözü Nedim söylemiş;
Bu şehr-i stanbul ki bi misl ü behadır,
Bir sengine yok pare acem mülkü fedadır.
İstanbul dünyanın en efsunlu şehri, Yaratıcının bizlere bir nimeti. Konya’da attığınız her adımda karşınıza tarihin bir tanığı çıkar. Şehir adeta bir açık hava müzesi. Sırçalı medrese, ince minare, Alaaddin camii, Mevlana , Konevi…. İfade ettiğimiz gibi Anadolu kendi başına dünyanın markası ve şehirlerimizin de her biri kendi başlarına bir marka. Yeter ki, ruhlarını kaybetmesinler. Yeter ki, şehir kalabilsinler. Mimarlarımıza düşen bütün çizimlerine, tasarımlarına şehrin
ruhunu katmaları, eserlerini şehrin ruhuyla yoğurmaları. Paris, Prag, Budapeşte, Viyana gibi Avrupa şehirleri de marka şehirler. Hiçbirinde deniz yok, ama bu şehirleri yılda ortalama on beş milyon turist ziyaret ediyor. Bir şehrin markası ruhudur, şehrin ruhu ise mimarisi. Prag’ı Prag yapan, Paris’i Paris yapan şehrin ruhuna sadakatle bağlı mimarlarıdır. Hızlı gelişen şehirlerimizi iyi planlayamazsak, ruhunu temsil eden mimarisine sahip çıkamazsak ve yeni yapılar şehrin mimari estetiğinden koparsa, bizleri de tutacak bir şey kalmaz. Şehirlerimizde uygulanacak kentsel dönüşüm projelerinin, şehirlerimizin tarihi dokusuna mimarisine uygun olması, şehri yaşatması ve geçmişi ile birlikte geleceğe taşıması, neslimizin gençliğimizin emniyeti kadar önemli bir meseledir. Daha yaşanabilir kılmak ve kronikleşmiş sorunlarını çözmek için şehirlerimizin ciddi bir planlamaya ihtiyaçlarının olduğunu biliyoruz. Ancak planlamanın ve uygulamanın geçmişimizi ve geleceğimizi imha değil inşa edecek şekilde olması gerektiğini söylememiz gerekiyor. ‘’Beş Şehir’’’in yazarı, Bursa aşığı Tanpınar, Şehir inşa eder, kent ise imha ifadesi ile meselenin önemini en etkili şekilde özetlemiştir. Umarız kentsel dönüşüm projeleri şehirlerimizi kente çevirmez ve mimarlarımız şehrin ruhuyla mütenasip eserler üretirler ve şehirlerimiz umarız şehir olarak kalabilirler.