Dr. Ramazan Tuzla
Dr. Ramazan Tuzla Samimiyet

Samimiyet

‘Tatlı yiyelim tatlı konuşalım’ düsturundan hareketle, en tatlı servettir samimiyet, diyerek söze başlayalım.

Samimiyet, simaya yansıyan sırettir, diyerek devam edelim.

Hayatı kurallarla yaşamak yerine, ilkelerle yaşamayı tercih edenlerin hâlidir, samimiyet. Kural ile ilke arasındaki farkı bilerek tavır koymaktır hayata.

Samimiyet, bir keyfiyet değil, bir mecburiyettir. Her mekânda ve her imkânda samimiyet…

Fakir iken cana yakın görünen birinin zenginleşip, imkân sahibi olunca selamı sabahı kesmesi, o kişinin fakirken parasının değil samimiyetinin olmadığını gösteren acı bir durumdur.

Samimiyet, öz ile sözün kurallı birlikteliği değil, kuralsız kucaklaşmasıdır.

Samimi olanda, öz ile sözün dostluğunun milâdı yoktur. Riyakârlığın uğrayamayacağı en temiz sokaktır samimiyet.

Samimiyet, ‘şöyle görüneyim’ kaygısının ürünü değil, insan kalabilmenin besinidir.

Samimiyet, kuvvetini akıldan değil gönülden alır. Samimi olmak için akıl devreye girerse, samimiyet devreden çıkar.

Samimiyet, dünü hatırlamak zorunda kalmamaktır. Dünü bilmeden samimi olunur mu, demeyin. Her dâim kendinize yakışanı yapmışsanız, samimiyetin gereğini yerine getirmişseniz, dün ne yaptığınızı hatırlamak zorunda kalmazsınız.

Her zaman doğruyu sözlerseniz, ne söylediğinizi hatırlamak zorunda kalmazsınız’ diyen eskilerin kaygısı, samimiyetten başka ne ola ki?

Dünü hatırlamak zorunda kalmamak, zihne sahip çıkmamak anlamında görülmemelidir. Zihnin korunması, samimiyetin gereğidir. Zihni korumak, tutarlı davranma kaygısıyla değil, tutarsızlara karşı durabilme kaygısıyla yapılmalıdır.

Samimiyet, akıllı ve mantıklı davranmak değildir. Akıl melekesini, kalp ile beyin arasında taksim edersek, kalp tarafında kalan kısmının tavrıdır samimiyet.

Samimiyet, her dalı sağlam bir çınar ağacıdır. Kim, hangi dala tutunursa tutunsun dal elinde kalmaz.

Samimiyetine güvenilen insan, kendine güveneni mağdur etmez. Samimiyeti hâl edinen insanları da Allah mahcup etmez.

Samimiyetin kalkanı mâsumiyettir.

Samimiyet, her talebi kabul etmek değil, her tâlibi memnun etmek hiç değildir. Samimiyet, olmazı bildirmek, olura gayret göstermektir.

Ciddiyeti sevemeyenden samimiyet beklenmez’ diye bir söz vardır ya…

El hâk doğrudur. Ciddiyet, samimiyet mesafesinin muhafaza edilmesidir ve bu mesâfe, samimi insanı hafiflik ateşinden koruyan mesâfedir.

Ciddiyet, asık suratlılık değil, sevinci de, hüznü de takdir edip tavır koyabilmektir. Bu yüzden dostlar, ciddiyeti bilen samimi insanlardır.

Samimiyet, her ortamın insanı olabilmek değil, her güzel imkânın neferi, her güzel mekânın sâkini olabilmektir.

Sıcakkanlı olmakla samimi olmak arasında tam bir bağ kuramayanlardanım. Sıcakkanlı olmak, günümüzde çekici olmakla eşdeğer tutulmakta ve ‘sanki şeytan tüyü var’ benzetmesi arkasından gelmektedir.

Samimi insan sıcakkanlı olandır ama her sıcakkanlı samimi olmayabilir. Her iyinin güzel olup da, her güzelin iyi olmadığı gibi.

Samimiyet, tereddütle eğleşmez, hafiflikle oynaşmaz, taklit ile uğraşmaz, menfaat ile boğuşmaz, sevilme kaygısıyla işi olmaz.

Samimiyet şakalaşmak, tokalaşmak değil, en candan kucaklaşmaktır.

Samimiyet, talip olunarak olunacak bir durum değil, planlı programlı bir oyun hiç değildir. Samimiyet, olmaktır ve olduğun gibi görünmek, olmuş olana yakışır tavırlara bürünmektir.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol’ diyen Mevlana’nın derdi nedir sizce?

Samimiyet…

Samimiyet, tertemiz derelerin, ırmakların beslediği bir okyanustur ve söze sığdırılamaz. Ne yazsak, hakkıyla anlatamayız samimiyeti.

Vazifemiz, söze sığmayan ama kalbimize sığdırdığımız samimiyeti orada muhafaza etmektir.

Bu vazifeyi yerine getirebilirsek, şu an meşguliyet olarak gördüğümüz birçok husus sevince dönecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi