Rüyamın uyanık hali
Gece ilerlemiş olmalı hayli, sokakta insan sesi namına kalmadı bir şey. Pencere açık, perde rüzgâra bırakmış kendini, havalanıyor, uçuyor sonra sakinleşiyor. Yıldızın biri, perde açıldıkça görünüyor, afacan bir çocuk gibi, görünüp kayboluyor. Camda bir boya lekesi var, dünya haritasına benzer yatarken bakınca. İnşaat halinden kalmış belki de, elim de olmuyor silmeye. Hem neyle çıkar ki?
Yastığımın başı benle dertte. Ters yüz edip duruyorum, kalkıyor tekrar yatıyorum, bazen yumrukluyorum, her rüyama ortak oluyor, saçlarım dökülüyor üzerine. Bak işte bir tel daha koptu gitti. Nasıl olur da, hiç acı duymam dökülürken saçlarım.
Köşede yuvarlak bir masa, tek ayak üzerinde duruyor. Ceza almış bir öğrenci gibi. Biraz eğri mi duruyor bugün? Yarım bardak su, ya var ya yok sürahide. Ne zaman doldurmuştum bilmiyorum. Oysa sürahinin yanında bardak yok, görünce aklıma gelir mutfaktan bir bardak gelmesi gerektiği ve hep unuturum. Sürahi de kırgındır bana. Yalnız, bir başına. Gözlüklerimi çıkarmış koymuşum, anahtarları, bozuk paralar filan derken sürahi yabancılaşmış mekânına.
Evin bu odasına niçin yatak odası denmiş benim için muammadan öte gitmiyor. Yatak konduğu için mi acaba, yatıldığı içindir belki de. Eğer düşersem bu meraklı fikrin ardına, sabahı bulurum. Girmedim o yola. Şu an koskocaman evin bir metre karesini bile kullanıyor değilim. Benden çok eşyalar kullanıyor her bir metrekareyi. Şu an beni barındıran alanın dışında kalan yerler bir boşluğu dolduruyor ancak. Lüzumsuz bir düşüncenin kollarında kalacağım yine.
Uyku nerelerde bilmem. Aldığım ilacın adını bugün bir eczanenin reklam panosunda gördüm. Bir ilaç neden reklam edilir ki? Sahi, kaç ay kaç yıl oldu bu ilaçlara başlayalı? Bugün içmeyeceğim, biliyorum yarın kızacak annem, olsun. Huzursuz bacak sendromum da azdı, bacaklarımda bir tuhaf his; sancı değil, acı değil, karıncalanma değil, uyuşukluk hiç değil ama işte huzursuzluk, durmadan sıkıştıran, rahatsız eden, uyutmayan bir illet.
Mutfakta, demlenmiş çay kokusu. Tezgâhın üzerinde yıkanmış bulaşıklar, üç beş çay bardağı ters çevrilmiş, birisi su dolu, ben katmış olmalıyım bir önceki mutfak turunda. Tatlı bir şeyler yemek istiyorum, ama dolapta ekşi yaz elmaları çarpıyor gözüme. Kararsız kalmak hayatımın kaçınılmaz durumu olsa gerek. Su içiyorum yatağa dönmeden önce.
Vakit hayli ilerlemiş. Camdan dışarı bakıyorum. Işığı yanan hiçbir cam yok, gece lambaları ve sokak lambaları cılız kalıyor aydınlatmaya çevreyi. Siyah iplikle beyaz ipliği ayırt edebilir miyim acaba şimdi? Ne pratik çözümler bulunmuş ve uygulanmış. Hilali gördüğünde tut, bir daha gördüğünde bayram et. Karşı apartmanda bir ışık yandı. Niye kalktılar acaba? Eminim çocuk ağlamıştır. Bu kadar farklı düşünceleri arka arkaya koşabilmek ve bunu yapabileceğini bilmek bize nasip olsa gerek. İyi de şimdi ne gereği var, diye sormazlar mı? Bir kedi bozdu tüm bu anı, bu anın tümünü. Hafif sallanarak koştu ve atladı duvarın üzerine.
Ezan okunuyor, kalkmalıyım. Oysa uyumuyorum ki. Kafamdaki imgeler ve peşimi bırakmayan düşünceler. Uyuyup uyandığımda hatırladığım rüyalar ki kaldığı yerden devam eden tekrar yatınca. Sahi rüyalar kaldığı yerden devam eder mi?