POZİTİF BAKIŞ AÇISI
Her gün o kadar farklı insanla karşılaşıyor, o kadar çeşitli olaylarla muhatap oluyoruz ki, hiç biri diğerine benzemiyor. Her birini ‘anlamaya’ çalışsak, her olayı ‘benimsemek’ istesek, yani ‘kabullenmek’ durumunda kalsak kendi kişiliğimizden taviz vermek durumunda kalacağız.
Çoğu zaman etrafımızdaki insanları seçme imkânımız da olmuyor. İş hayatı, arkadaş çevresi kartopu gibi kendiliğinden büyüyor. Bir şekilde su aka aka yolunu buluyor. Müdahil olamıyoruz yani. Olmak istediğimiz durumlarda belki mazarrat da çıkabiliyor.
Bizim dışımızda gelişen olay ve kişileri etkileyemesek de yapabileceğimiz belli şeyler bulunuyor aslında. Mesela kendimizi ve hareketlerimizi kontrol ederek başlayabiliriz. Atacağımız adımları kendi bakış açımız ve doğrularımız muvacehesinde değerlendirebiliriz.
Çoğu zaman öyle de yaparız. Biliriz ki güçlü irade sahibi insanlar değişime kendinden başlarlar. Kendi hareket ve davranışlarını kontrol edebilmeleri halinde zamanla diğer insanlara ve olaylara da etki edebilme, onlara da sirayet etme imkânları ortaya çıkabilir.
Bütün bunlara ve çevremize müdahil olabilmek için öncelikle ‘pozitif’ bir bakış açısı geliştirmek durumundayız. Olaylara ve kendimize karşı olumlu bir bakış açısı geliştirebilirsek, onların layları olumlu yönlerini öne çıkararak değerlendirirsek netice de olumlu olacaktır.
İnsan kişiliğinin oluşmasında, davranış ve tutumlarının gelişmesinde bir çizgi olduğu kabul edilir: Düşüncelerin hareketleri, hareketlerin davranışları, davranışların karakteri, karakterinse geleceği belirlediği kabul edilir.
Akışı tekrar ele alırsak düşünceler iyi olursa, hareketler iyi olur; hareketler iyi olursa davranışlar iyi olur; davranışlar iyi olursa karakter iyi olur; karakter iyi olursa da insan iyi olunur.
Çevremizdeki pek çok insan maalesef iyi düşünemiyor. İyi düşünmeyince de aynen ilk iliklenen yanlış düğme gibi netice de olumsuz oluyor.
Şahsi kanaatim bütün bunların pozitif bakış’a bağlı olduğu yönünde. İnsanlar kötülüğü bazen kendi elleriyle talep ediyorlar. Kötülükleri kendi elleriyle getiriyorlar. Bilinçli bir tercih yani.
Görüyoruz ki hep olumsuz yönü öne çıkarıyorlar; ‘nekre’ düşünüyorlar. Herhangi bir olay veya kişi konusunda hep olmayacak şeyi akıllarına getiriyorlar. Olmasını istemedikleri şeyleri zikrederek adeta kötülüğü davet ediyorlar.
Bu son derece problemli bir bakış açısı. Ekonomide, siyasette, sosyal hayatta ve gündelik ilişkilerimizde mutlaka dikkat etmemiz gereken bir boyut.
Bütün bu lafları ‘iyi olalım’, ‘iyi düşünelim’ şeklinde vaaz vermekten ziyade çevremizi ve kendimizi tanımamız için ediyorum. Tanımada sıkıntı, neticede problem anlamına gelecektir.
Yukarıda sıraladığımız özellikleri tersinden ele aldığımızda da benzer sonuçlar elde edebiliriz: İyi insan iyi bakar; iyi bakan iyi görür; iyi gören iyi davranır; iyi davranan iyi muhatap bulur; iyi muhatap bulansa iyi netice alır.
Hayatta iyi netice almak isteyenler iyi insan olmak, iyi düşünmek durumundadırlar.
Kötülerin çıkış noktası kötülük, iyilerinkiyse iyiliktir. İlişkiler ve sonuçlar tesadüfi değil yani.
‘Aşırı’ olumlu insanlarda da benzer sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Her şeye kanan, her şeyi peşinen kabullenen, her kalıba giren insanlar temel ‘doğruları olmayan’ kişiler olarak anılırlar.
İnsan olarak tabii ki belli ve değişmez doğrularımız var. Her söyleneni kabullenmemiz mümkün değil. Her kalıba da giremeyiz. Belli bir duruşumuz olmalı.
Elde edeceğimiz netice bakış açımızla alakalı. Duruş noktamız sağlamsa, ne yaptığımızdan eminsek etrafa daha sağlıklı bir gözle görmemiz mümkün olabilir.
Şimdi lütfen etrafımıza bir bakalım: Siyasetçileri, bilim insanlarını, ilim adamlarını, öğretmenleri kısacası çevremizdeki şahısları bir gözden geçirelim. Olaylara ve kişilere nasıl bakıyorlar? Bizim inancımız insanı, doğuştan iyi olarak görür.
Hıristiyanlar öyle değil. Herkesin ‘orijinal günah’ diye isimlendirdikleri ‘doğuştan günahkâr’ oldukları fikrine dayanır. Hz. Adem babamız Cennette yasak meyveyi yedi, Cennetten çıkarıldıysa o günah her doğan insana sirayet eder, derler. Vaftiz olunca o günahtan temizlendiklerini düşünürler.
Biz öyle değiliz: İnancımızda doğuştan herkes masumdur. Zamanla günahlarla muhatap olurlar.
Haçlı zihniyeti bugün, 24 Nisan gününü bu topraklarda yaşayan hepimizi ‘katil olarak ilan ediyorlar. Kendi günahkar bakış açılarını bize yöneltmekle meşguller. Ülke içinde birileri de buna çanak tutuyor.
Yapmamız gereken, içimize kapanmak, olan – biteni bize anlattıkları şekilde kabullenmek değil. Kendimize güvenir, pozitif olursak etrafımızı da değiştirmeye başlayabiliriz.