Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal POTANSİYEL BÜYÜMENİN KALICIĞI

POTANSİYEL BÜYÜMENİN KALICIĞI

          Dünya ve ülkemiz genelinde merkez bankalarının faiz oranlarıyla ilgili kararlarını açıkladıkları haftanın sonrasında, kısa ve uzun dönemde olası gelişmeler üzerine görüşlerle, başta ABD ve AB odaklı olmak üzere, ülkemizle ilgili üçüncü çeyrek büyüme oranı hakkında iktidar ve ana muhalefet partisi tarafından olumlu ve olumsuz görüşlerin sertlik derecesi, artarak devam etmektedir. Açıklanan bu kararlar arasında finansal açıdan en fazla dikkat edilen ve merakla beklenen, tabi ki yine FED oldu. Konvertibl yanında rezerv özellikli bir paraya sahip olması ve dünya ticaretinin çok önemli bir kısmının dolarla ($) yapılması, FED’in genelde her toplantısı gibi, ilginin üzerinde toplanmasına fazlasıyla yetti. Üstelik dünyanın reel ve finans ekonomisinin tek başına lideri ABD’de, bu konumunu pekiştirmek ve gelecek zamanlara taşımak adına askeri müdahale seçeneği de dahil olmak üzere her türlü atraksiyonu yapmaktan çekinmeyen Trump gibi bir karakterin varlığı, dünya barışının ve huzurunun sağlanması önündeki engellerin başında gelmektedir. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan ederek başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünya ülkelerini germesi, Trump’ın politika anlayışını göstermesi bakımından önemli ipucudur. Trump attığı adımların, ABD’nin ve kendi siyasi geleceğinin sonuçlarının nereye varacağını bilmeyecek kadar geri zekalı ve ahmak biri, tabi ki değildir. Başkanlık seçimleri sırasında kendi halkına verdiği sözleri, aldığı kararlarla yerine getirme çabası içindeki Trump’ın belki hesaplayamadığı, gözünden kaçırdığı yada farkında olmasına rağmen bu eksikliği, askeri müdahale uygulamaları dahil her alternatifi masada tutarak kapatmaya çalıştığı, 2008’deki mortgage krizi ile başlayan ABD’nin global ölçekte nispi olarak azalan iktisadi gücünün azalmasıdır. Krizden günümüze kadar piyasaya enjekte edildiği söylenen dört trilyon doların önemli bir kısmının, küreselleşmenin etkisiyle ABD’nin dışına kaçıp diğer ülkelere yayılması, hemen her ülkenin başta finans sektörü olmak üzere, dolar orijinli istikrarsızlıklara karşı savunma gücünü zayıflattı. Bu koşullar ışığında dünyayı kapsayan reel bir ekonomiye, dolar ($) gibi bir paraya ve aldığı hiçbir kararı sürpriz olmayacak Trump gibi bir başkana sahip olan ABD’nin ve onun finansal ayağı FED’in, diğer ülkelerin sürekli gündemini olması sürpriz değildir.

          Trump’ın, AB’nin başta Almanya ve İngiltere’sini de peşine takarak sözde, demokrasi ve barış koşullarını sağlamaya, özde ise emtia zengini ülkelerin kaynaklarını ve dünyayı parselleyip ele geçirmeye yönelik politikaları, geçen zamandaki konuşmalara ve uygulamalara bakılınca, devam edeceği anlaşılmaktadır. Böyle bir gelişme ve ise, Türkiye gibi yapısal sorunları (enflasyon, işsizlik, istikrarsız – sürdürülebilir büyüme, dış ticaret açığı, cari açık, eğitim – sağlık - alt yapı yetersizliği, demokrasinin kurumsallaşamaması, siyasi çekişmelerin toplumsal gerginliği artırması vb.) bir türlü çözemeyen ve iktisadi istikrarı yakalayamayan ülkeleri yakından ilgilendirmektedir. ABD, AB, FED, ECB, WB, IMF, S&P gibi uluslararası etkinliği üst düzeyde olan ülke,  kurum ve kuruluşların açıkladıkları bir kısmı objektiflikten uzak veri, rapor ve istatistiklere göre, ekonomi ve siyasi doku inşa edilerek kalıcı bir refah düzeyinin sağlanması olanaksızdır. Önemli olan Türkiye gibi yukarıda sıralanan yapısal sorunların üzerine bir de enerji ithal etme zorunluluğundaki her ülkenin yapması gereken, toplumun  tüm enerjisini, yüksek teknolojiye dayanan üretim ekonomisi üzerine kurmak için seferber etmesidir. 2017 yılının üçüncü çeyreğinde TÜİK tarafından açıklanan %11.1 (takvim etkisi elimine edildikten sonra %9.6) büyüme oranı, muhakkak olumlu ve sevindirici bir gelişmedir, tıpkı Ekim ayında sanayi üretimindeki artışın %7.3, yıllık olarak %14.8, inşaat sektöründe %18.7, hizmetlerde ise %20.7 olması gibi. Asıl mesele toplumsal gerginliği ortadan kaldırıp, bu yüksek ve olumlu verilerin uzun vadeye yayılmasını sağlayacak politikaları uygulamaya koyup başarmaktır. Yoksa 70 milyar liralık olduğu söylenen, açıklanacak yeni salt teşvik paketlerinin, büyümenin ve gelişmenin lokomotifi olması olanak dışıdır. Belli dönemlerde ekstrem büyüme yerine, Türkiye için %5 olarak kabul edilen potansiyel büyümeyi sürekli yakalamak, en sağlıklı olanıdır. Unutmayalım ki tek gülle bahar gelmez, olsa olsa baharın habercisidir.     

 

          Soru:  Yapısal iktisadi sorunlar ile demokrasi birlikte işler mi? Neden?

          Sözün Gözü: Her şeye değeri kadar değer ver.         

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi