Postmodernizm Tüketiciyi Çıldırttı
Ekonomimiz post – endüstriyel, üretimimiz post-fordist, darbelerimiz postmodern derken postmodern kavramı hayatımızın her alanına işledi. Sanat ve mimaride başlayan dönem kimine göre modernizmden kopuş kimine göre modernizmin rafine edilmiş hali. Aslında tam olarak ne olduğu konusunda tam bir görüş birliği yok gördükçe anlıyoruz postmodernin sonuçlarını. Tüm ezberleri bozdu postmodern. Biz hep şu şöyle bu böyle kalıplarıyla yaşamaya alışmıştık. Postmodern “her şey gider” anlayışıyla kalıplardan kurtardı bizi. Her türlü anlayışa açık kapı bıraktı. Ee bu yeni kavramdan dinamizm öncüsü pazarlama etkilenmese olmazdı tabi. Her alanda olduğu gibi pazarlamada da ezber bozuldu. Çünkü tüketici postmodern yaşamın getirdiği özgürlüğü bir kere tattı ve beğendi. Tüketiciye ne mi oldu? Tam bir tüketim çılgını oldu. Pazarlamanın kral koltuğuna oturdu. Markalara hadi bakalım beni tanı ve benimle ilişki kur, yoksa düşünmeden giderim dedi. Ürünlerin fonksiyonel özellikleri de çok umurunda değil bu yeni, çılgın tüketicinin. Sunduğun imaja bakarım diyor tüketici. Kullandıklarıyla ifade eder haline geldi kendini. Anlık hazlar peşinde koşan, kullan at felsefesini üstlenen, tüketmek için yaşayan bir tüketici kitlesi çıktı ortaya. Markalar biraz afallasa da kısa zamanda tüketiciye ürün üretmek konusuna adapte oldu. Çılgınca üretime başladılar. Birbirinin aynı bir sürü ürün çıktı pazara. Ama tüketici üreticiden daha uyanık çıktı ve istediği zaman tercihler arasında geçiş yaparak kaprisini gösterdi.
Postmodern bu yeni tüketiciyi bukalemun olarak nitelendiriyor. Sürekli değişen, bir anı bir anına tutmayan bu tüketiciyle iletişim kurmak her geçen gün zorlaşıyor. Yaş, cinsiyet, gelirle oluşturduğumuz gruplaştırma artık işe yaramaz hale geldi. Öyle ki asgari ücretle geçinen biri iPhone hedef kitlesi olabiliyor. Her tüketici bireysel olarak farklılaşmaya başladı. Artık her tüketiciyle birebir ilişki kurmak gerekiyor. Biliyorum sen çıldırdın mı her tüketici ile konuşmaya kalkarsak yandık biz diyorsunuz ama üzgünüm çıldıran ben değilim tüketici. Artık televizyonda, açıkhavada, gazetede reklam yapmakla onlarla iletişime geçmek mümkün değil. Daha doğrusu artık kitle iletişimi önemini yitirmeye başladı. Ama bu demek değil ki kitle iletişim araçları tamamen dışarı atılmalı.
Durun! Postmodern yaşam sadece tüketicinin yanında değil. Markalara yeni iletişim kanalları sunarak bugüne kadar hiç olmadığı kadar kâr elde etmelerini sağladı. Postmodern anlayış tüketiciyi merkeze aldı ve markalara tüketicin ile ilişki kur, onların hepsini yakından tanı, onlarla konuş dedi. Onlar tatmin görmezse sizi terk etmeye hazır. Bu nedenle ne yaparsanız yapın ama tüketicinizin hepsini yakından tanımaya, onlarla birebir ilişkiler kurmaya bakın. Tüketicinizle ne kadar ilişki kurabiliyorsunuz, onlarla ne kadar ilgilisiniz, zamanınızın ne kadarını onları dinlemeye ayırıyorsunuz bir düşünün. Aslında bu yöntem bize çok da yabancı değil. Eski mahalle bakkalları her birimizi yakından tanır ve ne istediğimizi bilirdi hatırlarsınız. İşte tam bunu yapın diyor eskiyi yeni yöntemlerle sunan postmodern pazarlama. Sadece ilişki yöntemleri değişti. Aslında daha da kolaylaştı. Sadece önemli olan nerede ve nasıl olduğunuza dikkat etmek. Sosyal medya bunun için biçilmiş kaftan. Düşününki binlerce insan bir salona toplanmış ve sizin hakkınızda konuşuyor. Sizin ise tek yapmanız gereken orada bulunup ve onlarla konuşarak iletişimi yönetmeniz. Üstelik eskiye göre çok daha az maliyetle. Hadi bugünden itibaren o salona girin ve çılgın tüketicilerinizi birebir tanımaya ve onlarla ilişki kurmaya başlayın. Aksi takdirde bu çıldırmış tüketici size elveda der.