Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu PARALELLE MÜCADELEYİ KİM VER[M]İYOR?

PARALELLE MÜCADELEYİ KİM VER[M]İYOR?

Türkiye’nin son dönemlerdeki en önemli problemi kuşkusuz ‘paralel’ meselesidir. Konuyla ilgili görüşlerimizi defalarca ifade ettik. Devletin ‘paraleli’ olmaz; olmaması lazım. Zira kamu gücü, devlete ait yetkilerin kullanımı ‘içerik’ itibariyle son derece dikkatle yürütülmelidir. Devlet tanımı yapılırken ifade edilen ilk özellik ‘meşru güç kullanma tekeline sahip’olmasıdır. Hiçbir şahsa ve kuruluşa bırakılamayacak görev ve yetkiler devlete aittir.

Bu nedenle ‘paralelle’ mücadele aslında tüm toplumu ilgilendiren bir mevzudur. ‘Yetkili’ konumda olmasanız bile mutlaka bir görüşünüz bulunmalı ve bu görüşünüzü meşru kanallarla ifade edebilmelisiniz. Hele kamu gücü kullanan bir pozisyonda iseniz ‘tarafsız’ kalma ‘lüksünüz’ bulunmuyor. Yöntem olarak, her zaman ‘bî taraf olan, bertaraf olur’ diyen ‘totaliter’ biri değilim. İnsanların şahıslarını ilgilendiren mevzularda ‘tarafsız’ kalma haklarına saygı duyarım.

Lakin ‘olay’ burada epeyce farklı. ‘Tarafsızım’ dediğiniz zaman ‘paralel’ tarafında yer alıyorsunuz. ‘Paralel’ ise kendini toplumun hak ve hukuku hilafında konumlandırmış. ‘Kerameti kendinden menkul’ birtakım şahıslar güya hak, hukuk, toplum ve kamu menfaati gibi ‘kutsal’ ve önemli ‘değerler’ adına kendilerini görevli addedip, tüm topluma veya toplumun bireylerine karşı hareket içine girmişler. Apaçık, ‘haçlı’ savaşı yapıyorlar.

Bugün ‘paralel’ olarak nitelendirilen yapıyı her zaman ve zeminde ‘Müslümanların Masonları’ olarak nitelendirdim. Kullandıkları yöntemler, örgütlenme biçimleri, devşirme metotları hep aynı; gizemli ilişkiler, efsunlanmış beyinler, ‘adanmış’ ruhlar, karmaşık semboller, ‘hücre tipi’ yapılanma ve gizlilik ve kendi ‘kutsalları’ doğrultusunda tüm toplumu ‘dönüştürme’ iddiaları hep ‘karanlık’.

Mevzuyu biraz daha derinlemesine ele alalım…

Kamu gücü kullanan kişileri ‘paralel’ açısından nasıl gruplandırabiliriz? Zannımca ‘savunanlar’ ve ‘mücadele edenler’ başlıkları altında sekiz ayrı gruptan bahsetmek mümkün. ‘Savunanları’ değerlendirirsek: Sistem içinde yer alan ‘savaşçılar’, sistem içinde yer alan ‘sessizler’, sistem dışında olan ‘savaşçılar’ ve sistem dışında olan ‘sessizler’.

Birinci grup, sistem içinde yer alan, yapılanmanın parçası olarak hiyerarşik kademelenmede rolleri bulunan savaşçıların pozisyonları gayet net. Aktif bir şekilde ‘paralel’ yapılanmayı savunmakla kalmayıp, daha da ileri giderek kendilerinden olmayan ve kendilerine karşı mücadele veren kişi ve kesimlere karşı düşmanca tutum ve tavır takınan, saldıran, ‘savaşçılar’, ‘gladyatörler’. Bunlar paralel yapılanmanın ‘patronları’dır.

İkinci grup, sistem içinde yer almakla birlikte farklı saiklerle açıktan ‘savaşmayan’ ama ‘paralel’ olmayanlara karşı sessizce ve alttan alta mücadelesini verenler. Belki kendilerini gizleme, belki bu şekilde mücadelenin daha yararlı olduğunu düşünme, belki de korkaklıkları nedeniyle bu şekilde davranıyor olabilirler. Paralel yapı ‘kripto’ olduğu için, özellikle ‘yapı’ içindeki deşifre olmayan kesim bu kategoridedir. ‘Gizli’ ve ‘sessiz’ oldukları için çok tehlikelidirler.

Üçüncü grup, sistem dışında olan ve belki bağışçı, belki çocuğu bunların okul ya da dershanelerinde öğrenim gören, belki de olayın vahametini yeterince kavrayamamış olan ‘savaşçılar’, ‘iyi niyetli’ zekâsızlar. Bunlar, sağa-sola saldıran, kendilerine öğretilenleri tekrar eden ama ezberin dışına çıkıldığında bocalayan fakat aktif bir şekilde yapılanmayı savunmaktan da geri durmayan tiplerdir.

Dördüncü grup, sistem dışında bulunan, yani ‘hiyerarşik’ yapılanma içinde yer almayan, ‘yapılanmayı’ açıkça savunmayan ama karşı da çıkmayan ‘sessiz’ grup. Bu kesim sessiz kalmakla, tarafsız olduğunu düşünen ama karşı tarafın ‘ekmeğine yağ’ sürdüğünü de bilmeyen tiplerden oluşur. ‘Bana dokunmayan yılan’ veya ‘bir kötülüklerini görmedim’ diyebilen insanlardır. Belki de özel hayatlarındaki ‘yanlışlar’ nedeniyle paralel şantajına maruz kalmış olabilirler. Bu grup toplumda maalesef büyük bir yekûn teşkil ediyor.

‘Paralele’ karşıt görünen kesime baktığımız zaman yine dört gruptan bahsedebiliriz: Açıktan mücadele verenler, sessiz ve gizli mücadele verenler, mücadele vermez görünen fakat verenler, mücadele verir görünen ama vermeyenler.

Birinci grup, açıktan mücadele verenler, yanlışları alenen ortaya koyup, bu yanlışlarla belki canlarını da tehlikeye atacak şekilde mücadele eden, toplumsal öncülerden oluşmaktadır. Bunların sayısının oldukça az olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki kararlılığını, söylem ve eylemlerinden biliyoruz. Efkan Ala’nın azmini biliyoruz. Lakin konumunu merak ettiğimiz, mücadele ettiğini göremediğimiz pek çok siyasetçi bakanlık, milletvekilliği veya belediye başkanlığı yapıyor olsa da bu kategoride değil maalesef. Onlara ‘Waldo, sen neden burada değilsin?’ deme hakkımız var.

İkinci grup, sessizce mücadele veren kesimdir. Bu insanlar belki mücadelelerini ilan etmiyor, reklamını yapmıyor olabilirler ama ‘paralelin’ künhüne vakıf olmuş, tehlikeyi fark etmiş kişilerdir. Bunları da alkışlamak gerekiyor. Ya kişilikleri ya da konumları açıktan mücadeleye müsaade etmiyor olabilir. Ama herkes onların mücadelelerinin farkındadır. Düşünün bir ilin valisi, üniversitenin rektörü veya belediye başkanı mücadelesini bu kategoride yapsa ne zarar gelir.

Üçüncü grup, mücadele vermez görünen ama aslında mücadele eden kişilerden oluşur. Bunlar reklamı sevmeyebilirler, kendilerine ya da yakınlarına zarar gelebileceğini düşünebilirler veya o yolun daha sağlıklı olduğuna inanabilirler. Sonuç olarak, olayları takip eden ve bağımsız ve tarafsız yorum yapabilme yeteneğine sahip olan kişiler bu grubu takdir ederler.

Dördüncü ve sonuncu grup olan mücadele verir görünen, ama vermeyen, aslında amaçları mücadele olmayan ama eder görünerek ‘rant’ elde etmeye çalışan kesimdir. Bunlara ‘münafık’ diyebiliriz; işleri-güçleri reklamdır. Aslında ne halk iradesine ne de demokratik taleplere duyarlıdırlar. Toplumda esen ‘kuvvetli’ rüzgâra bağlı olarak ‘günü kurtarma’ derdindedirler. Ergenekon’cular ve 28 Şubatçılar bu kategoridedir. Kamuoyundaki mevcut tepkiyi kendi lehlerine devşirme gayretiyle hareket ederler. Temel özellikleri, ‘paraleli’ dillerine dolamaları, adeta ‘tesbih’ haline getirmeleridir. İçlerinde belki en tehlikeli grup budur: Suret-i haktan görünüp, ‘yezidlik’ yaptıkları için.

Sözün özü: Hem paraleli tasvip eden hem de karşı durduğunu söyleyen kesimlerin içinde en tehlikeli ve kötüsü dördüncü sırada saydığımız gruplardır. Zira diğerlerinin pozisyonu açıktır. ‘Dost’ veya ‘düşman’ olduklarını net bir biçimde bilirsiniz. ‘Paralel’ yapılanma da zaten yöntem olarak bu yolu kullanmaktadır. Özü itibariyle ‘sessiz’ kalmakla, ‘münafıklık’ yapmak aynı sonucu verir.

Şimdi lütfen etrafımıza bir bakalım: Kamu gücü kullanan kişi ve kesimlerin yukarıda sıraladığımız kategoriler açısından durumları nedir? Soruya kafa yorarken gayri ihtiyari ‘Büyükşehir Belediyesi tarafından iki gündür düzenlenen Konya Sempozyumu Düzenleme Heyeti Başkanı kim’, diye bakmak geldi (www.konyasempozyumu.com/sempozyum_programi.php?lang=tr). 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi