Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Özgürsün ama sınırsız değil

Özgürsün ama sınırsız değil

            İnsana verilebilecek en büyük cezalardan biri de özgürlüğünü kısıtlamak olsa gerek. “Yaşamak; özgür olmaktır.” Desek hata etmiş sayılmayız büyük ihtimalle. Yaşamak özgürlüğü her şeyden önce insani bir nitelik. Yaratan tarafından bahşedilen en büyük nimet.

            Özgürsün diyor kadim inanışların hepsi ve tüm savaşlar bunun için verilmiş yıllarca. Düşünsenize misal; şu an yaşadığın şehirde kalman şartıyla özgürsün denilse, şehir dışına çıkışın ve iletişi kurman yasaklansa… Dünyanın en büyük şehrinde bile yaşasan özgür değilsindir. Önce zihnin ve yüreğin buna müsaade etmez. O şehirde kısılıp kalmış hissi, dilediğin an buradan çıkamayacak olman ve en önemlisi özgürlüğünün sınırlanmış olması seni zamanla boğacak, nefessiz bırakacaktır.

            Özgürlük dediğimiz olgu ve algının kişi ve toplumlarca farklı anlaşıldığını biliyoruz. Tarifini hiçbir sözlüğün aynıyla açıklayamayacağı bir kavramdan bahsediyoruz. Esasen özgürlüğün bu şekilde muğlak, müphem ve muallak olmasının bir hikmeti var diye düşünüyorum. En azından özgürlük dediğimiz alan irade ve takdirle ilgili bir durum olması hasebiyle hep bu kapanık hâli devam edecektir.

            Özgürlüğü; saldırganlık dâhil yıkmak, hakaret etmek, aşağılamak çizgisine vardıranlar kavramın içini boşaltmış ve derinliğini sığlaştırmış olduklarını fark edemiyorlar mı? Elbette bal gibi farkındalar her şeyin. Özgürlüğün çizgilerini kendilerine göre çizenlerin aslında kendilerini de kalın bir daire içine aldıkları aşikâr. Belki de mesele burada, özgürlüğün sonsuz anlam ve ferahlığını fehmedemeyenler kendi bataklıklarında olduğu kadar bir özgürlük peşindeler…

            Özgürleşerek birlikte yaşamayı beceremeyen ve bunun lezzetine varamayanlar, kendi sığ dünyasına diğerlerini de çekmeye çaba gösteriyor. Akılları buna yetiyor da denebilir, hinliğine yapıyorlar da. Özellikle din konusunda “inanç özgürlüğü” kavramının özgürlükten çok yön ve yer belirlemeye dönük oluşu tenakuz olarak duruyor karşımızda. Hele ki İslam dini ile ilgili yapılan tüm hamle ve işlerin hinlik dolu bir zihinle yapıldığı konusunda kuvvetli bir görüş var. Ben de bu görüşün isabetli olduğu düşünüyorum ki bugünden yarına hal olacak bir mevzu değil gibi.

            Diğer yandan milenyum çağı olarak isimlendirilen iki binli yılların özgürlük kavramını tekrar yarattığı kanaatindeyim. Bugün salık verilen ve kulaklara fısıldanan; “sen özgürsün, hiç kimse seni ve yapacaklarını sınırlayamaz” yaklaşımı özgürlüğün de şeklini şemailini fesada uğratmış durumda.

            İki binli yıllar ve bu çağın nesline söylenen “bedenine sen sahipsin, tercihin senindir, yaptıkların kadar varsın” tarzında emir kalıpları gençlerin ve gelecek nesillerin, ahlaki ve toplumsal problemi olacaktır korkarım. En basit çocuk oyunları bile sorgusuz, sualsiz, hesapsız şekilde rakiplerini öldürüp yok etmek üzerine kurgulanmış halde.

            Çağ, teknolojinin de dirsek çıkması ile dijital ve sanal bir dünya yarattı. Bu dünya, özellikle gençlere sınırsız ve sorgusuz bir özgürlük vaadi vermiş durumda. Yeni dünyanın dinsiz, cinsiyetsiz ve hissiz bir topluluk oluşturmak gibi bir hedefi var. Bu hedefe ulaşmak için de sorumluluk bilincinin sıfıra indirildiği ve sonsuz bir özgülük algısı kullanılacak. Fazlaca ütopik ve iddialı görünse de gidişat bu inancındayım.

            Evvel emirde; özgürlüğün sınırlı ve sonlu olduğu bilincini vermek zorundayız.    

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi