Osman Can da, Fetö Lideri Gibi Zırvalamış
Şu anda Prof. olan Osman Can’ı bilirsiniz ama daha yakından tanımak için yine de serencamından kısaca bahsedelim. 1968 Iğdır doğumludur. 1992’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Sonra kariyer yapmak için 1997’de Almanya Köln Üniversitesine gitti. “Türk ve Alman Anayasa Hukukunda Cumhurbaşkanı” çalışmasıyla yüksek lisansını tamamladı. 2000 yılında ise “Düşünce Özgürlüğünün Anayasal Sınırları” konulu karşılaştırmalı hukuk çalışmasıyla doktorasını tamamladı.
Temmuz 2002 tarihinde Anayasa Mahkemesine Raportör-Hâkim olarak atandı. Bu süre zarfında Türkiye tarihinin en çalkantılı dönemindeki önemli hukuksal davalarda, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nca raportör olarak görevlendirildi. Biz daha çok o dönemdeki demokratik tavırlarıyla tanırız. Mesela 2008 yılında AK Parti’nin kapatılması talebiyle açılan davanın raportörlüğünü üstlendi ve kapatma isteminin reddi yönünde görüş sundu. Parti kapatılmadı. Raporunda savunduğu usule ilişkin görüşleri, mahkemece oybirliğiyle ilke kararlarına dönüştü. 2011 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “yılın fikir adamı” ödülüne layık görüldü.
2012-2015 tarihleri arasında, “Yeni Anayasa” çalışmalarına katkı yönünde gelen daveti kabul ederek AK Parti MKYK’sında görev aldı. 7 Haziran 2015 seçimlerinde 25. Dönemi İstanbul Milletvekili olarak TBMM’ye seçildi. Şu anda Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak lisans, yüksel lisans ve doktora dersleri vermekte ve bilimsel çalışmalarına devam etmektedir.
İşte bu kadar birikimli ve maharetli bir zat olmasına rağmen, Halk tv’de Ayşenur Arslan’ın sunduğu programda, kendini sözün şehvetine kaptırarak öyle bir coştu ki, bütün organlarını dâhil ettiği beden diliyle adeta küheylanlaştı. Bir hukukçu olarak Türkiye’deki Başkanlık sistemini ve Başkanın yetkilerini eleştiriyordu.
“Erdoğan, Osmanlı padişahlarından mesela Kanuni Sultan Süleyman’dan daha yetkilidir. İslamî jargonla konuşacak olursak bu yetkileri peygambere verseniz, meleklere verseniz, iblise dönüşür, şeytanlaşır.”
Küresel sinsi terörist Fetö şarlatanı da 1995 yılında Gazeteci Savaş Ay’a verdiği mülakatta şu sözleri sarf etmişti: “Cebrail (as)’ı çok severim, âşık gibi. Burnumun kemikleri sızlar, hiç görmediğim tanımadığım bir melek bu. O bir parti kursa ben ona; ‘sen bir parti kurdun ama müsaadenle ben seni desteklemeyeceğim’ diyeceğim.”
Bu arkadaş, Fetö’cü mü, Fetö sevici mi? Orasını bilmem ama aynen onun gibi zırvalamış. Yahu be adam, “Şu an Cumhurbaşkanının, Osmanlı padişahlarında bile olmayan sınırsız yetkileri var. Bu durum, Cumhurbaşkanını yoldan çıkarır, diktatörce, şeytanca uygulamalara götürür, yetkileri sınırlandırılmalıdır” desen anlarız. Hukukçudur, eleştirmesi en doğal hakkıdır deriz.
Fakat yaratılışı sadece iyilik yapmak olan, günah işlemeyen, Allah’ın emirlerinin dışına asla çıkmayan varlıkları nasıl iblisleşmekle nitelendirebilirsin? Peygamber’in şeytanlaşacağını nasıl ifade edebilirsin? Bunu, edebiyattaki teşbih sanatıyla da izah edemezsin. Birbirine asla benzeşmesi mümkün olmayan iki şeyi birbirine benzetmek teşbih sanatı değil, aşağılamaktır. Benzettiklerinin arasında ortak nokta olmalıdır. “Melek gibi insan” veya “şeytan gibi insan” diyebilirsin. Çünkü Hayat Kitabımızda Yüce Allah; “Sonra ona fücurunu/sınır tanımaz günah ve kötülüğünü ve ondan sakınmayı ilham edene yemin olsun” (91Şems:8) buyurmak suretiyle insanın cibilliyetinde şeytanlığın da melekliğin de olduğunu beyan buyuruyor. Biz Firavunumuzu da, Musa’mızı da içimizde taşıyoruz. Yani insan, iradesini iyide kullanarak melekler seviyesine de ulaşabilir, kötüye kullanarak şeytanlar derekesine de düşebilir. Burada ortak noktalar vardır. Salt iyilik için yaratılan melekleri, kıyamete kadar insanlara kötülük işletmekle kendisine mühlet verilmiş iblise benzetmek, kopkoyu bir cehalettir. Ayşenur Arslan gibi katı laik ve İslam düşmanının karşısında, Başkanlık sistemini yerden yere vururken -nereye, kimlere mesaj vermek istedin bilinmez ama- din soslu eleştiri yapayım deyip şecaat arz etmek istemişsin fakat sirkatin söylemişsin. Önünü temizlemeye çalışırken arkanı pislemişsin. Kendine yazık etmişsin. Kariyerinin onurunu hiçe saymışsın. Bilmediğin, cahili olduğun, lafın nereye gideceğini kestiremediğin sözleri niye sarf edersin, bu alana burnunu niye sokarsın be kuzum!
Ondan sonra da kalkıp “Zorunlu açıklama” başlığı ile “10 Şubat 2021’de Halk TV’de Ayşenur Arslan ile Medya Mahallesi programında kullandığım bazı teşbihlerin bağlamından koparılıp başka bir şekilde anlamlandırıldığını, Peygambere ve İslam’a hakaret olarak nitelendirildiğini şaşkınlıkla ve üzüntüyle gözlemlemekteyim” şeklinde yürekler burkan(!) açıklamalar yapıyorsun. “Herkes beni Anayasa Mahkemesindeki çalışmalarımla tanır” diyerek temiz geçmişine atıfta bulunuyorsun. Zaten o geçmişine saygıdan dolayı böyle yumuşak üslup kullanıyoruz. Yoksa…
Değerli Profesör, Sayın akademisyen hukukçu Osman Can’ım, sen bu benzetmeyi yaparken hakaret kastın olmayabilir. Ama seninki benzetme değil, yüce varlıkları aşağılamaktır. Fetö lideri gibi zırvalamaktır. Şimdi sözlerini tevil etmenin bir anlamı yok. Çünkü zırva, tevil götürmez. Önemli olan senin ne demek istediğin değil, literatürde sözlerinin nasıl anlaşıldığıdır. Allah, iki kulak, bir dil vermiş ki, iki dinle bir konuş, dediklerinin ne anlama geldiğine iki kulağını aç/düşün ve ona göre konuş diye. Bilmem anlatabildim mi Can’ım?