ORUÇ SANA NE YAPTI?
Oruç; hemen her dinin her inanışın farklı şekilde uygulayageldiği bir inanç meselesi. Müslümanlar için beş ibadet şartından biri. Belirli bir zamanda belirlenmiş kaideleri olan bir ibadet. Dindarlar için kutsal, ayetle sabit, sünnetle tatbiki yapılmış inkârı yasak bir inanç mevzuu.
Ramazan ayı sükunetin ve huzurun mevsimi. Daha ağır daha sakin oluyor, olmalı insan… Buraya koyduğumuz üç noktanın zihninizde oluşturduğu karmaşanın farkındayım elbet. Diğer yandan oruç tutmak oruç tutana hürmet etmek hele bizde itina ile yapılır ve bu itina dine, kutsala, inanç değerlerine olan hürmetten dolayı gelir… Bu cümlenin de üç nokta ile bittiğini fark ettiniz. Bu farkındalıkla yazımızın başlığına mülhem mevzuya dönelim.
Ülke bir seçim dönemi geçirdi. Belediye işlerini ikame ve idame ettirecek yöneticiler seçilmiş oldu. Bu ülkede hemen her seçim dönemi kendince tartışmalar, kavgalar, şaşkınlıklar, olağandışı gelişmelere şahit olmuştur. Yine öyle oldu. Büyük kentlerimizden birinde halen devam eden seçim süreci ülkede büyük gündem oluşturdu.
Şimdi, dışarıdan bir gözle üç cümle ile özetleyelim. Evvel emirde basite almak gibi bir niyetimin olmadığını ve asla meseleye bu tarzda yaklaşmayacağımı takip edenler bilirler. Bir kentte seçim oluyor, seçimin öncesi, hazırlığı, tamamlanması gayet normal seyrinde devam ediyor. Sayımların ve sonuçların açıklanmasyla birlikte seçim üzerinde “sonucu etkileyecek” hataların, uygunsuzlukların ve illegal bir müdahale olduğu şüphe ve şaibesi beliriyor. Bunun üzerine taraflardan biri seçim için itiraz “hakkını” kullanıyor ve bu işin yetkili “hukuk” mercii seçimin yenilenmesine karar veriyor.
Yukarıda özetlediğimiz süreç demokrasi midir? İşte tam bu noktada işin rengi değişiyor ve kişisel, ideolojik, nesnel bakış açıları devreye giriveriyor. Herkesin olmazsa olmaz dediği demokrasiye olan inancı değişiyor ve sarsılıyor. Çok doğal olarak kişi kendi düşünce ve yaklaşımına göre çeşitli yollarla tepkisini ifade edecektir, etmelidir de. Düşüncesini açıklamakta herkes özgür yeter ki bu özgürlük diğer bir özgürlüğü sınırlamış olmasın. Verilecek tepki bile demokrasi dediğimiz şeklin içinde olmayacak mı? Kişinin kendi istediği, arzu ettiği, beklediği neticenin olmaması hukukun “hukuk olmaktan çıktığı” anlamına mı gelir?
Uzunca bir giriş yaptığımın farkındayım. Tekrar başlığa dönüyorum. Seçim iptal oldu, sosyal medyadan sokağa, yetişkinlerden çocuklara kadar millet açtı ağzını yumdu gözünü. Kararın verildiği saatler Ramazan ayının ilk günleri ve iftar vaktiydi. Verilen karar yüzünden hükümeti ve idarecileri sorumlu tutup onların dindarlıklarından yola çıkarak Ramazan ve oruç hakkında akla, insafa, hoşgörüye sığmayacak ifadeler ve hakaretler gördük.
Güya tepki olsun diye o birkaç gün kimilerinin “artık oruç tutmayacağım” cümlesi aldı başını gitti. Ağza alınmayacak küfürler edip “orucumu bunlar sakatladı” diyenler, “bunlar oruçluysa ben değilim” diyenler, haramı helali işe katıp tüm dindarların aynı olduğunu öne sürenler ve bu olan bitenin dinden daha doğrusu Müslümanlardan dolayı olduğunu iddia ile saldırıya geçenler…
Fırsat bilip dine, dini inanç ve ibadetlere, mütedeyyin insanlara saldırmak, sebebi dinde görmek, bir ibadeti hafife almak ve bunu demokratik bir hak olarak görmek savrulma değil de nedir? Orucu ve Ramazan ayını dile dolamak, kaba ve yersiz espri konusu yapmak “hukukun” içinde olan bir şey değildir.
Tablonun diğer yüzünü de çevireyim elbet; bu karardan yola çıkarak birilerinin ismi ile alay etmek, küçümsemek ve hakaret etmek mütedeyyin insanların da yapacağı iş değildir. Her iki yaklaşımın da öncelikle dine yani İslam’a zarar verdiği gerçektir.
Dine ve dindara düşmanlık besleyen, varlıklarından rahatsız olan, hoş göremeyen ve bu ülkenin öteki insanı olarak gören bakış açısının faydası olmaz, demokrasiye bile olmaz. Bu topraklar, dine ve dindara düşmanlık yüzünden çok çekti. Ayrışmanın, parçalanmanın, bölünmenin sebeplerinden biri de bu oldu. Sen, ben ve o, kimi zaman aynı düşünmesek de aynı açıyla bakamasak da aynı yaşam tarzıyla yaşamasak da aynı ülkenin ve aynı geleceğin nesilleriyiz.