Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal ORTAK PAYDA KÜRESEL ADALET OLMALI

ORTAK PAYDA KÜRESEL ADALET OLMALI

          Günümüzde yaşadığımız her gün, olumlu anlamda geçen günü aratır oldu. Kuşbakışı dünyada cereyan eden tüm olaylara bakıldığında ve ülkeler tek tek incelendiğinde, söz konusu durum kolaylıkla görülebilir. Lokomotif görevini ABD’nin üstlendiği, vagon olarak ta Almanya, İngiltere, Fransa’nın başını çektiği ve Japonya, Çin, Rusya, İran gibi ülkelerin de bunların kuyruğuna takılmak suretiyle, “bir kaşık suda fırtına kopartılması” türünden ortaya çıkarılan suni (palyatif) ancak sorunlardan ne pahasına olursa olsun kısa vadede çıkar peşinde koşma politikaları, şu an toptan dünyanın yaşadığı sıkıntıların temel sebebidir. Çizgi eğri olursa doğru sonuca ulaşılması mümkün olmaması bir sorundur ama asıl sorun tüm dünyaya eğri çizginin doğruymuş gibi kabul ettirilmeye çalışılmasıdır. Çizginin eğri ve gidilen yolun yanlış olduğunu ifade edenlerin de, “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” atasözündeki gibi, özellikle yukarıda belirtilen ülkeler tarafından demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi cilalı ancak içi boş kavramlar bahane edilerek, her türlü baskı, boykot ve yaptırımlarla karşı karşıya bırakılmaktadırlar. Küresel ölçekte ekonomi, siyaset, sosyal ve kültürel tüm gelişmeleri çok büyük bir oranda kontrolleri altında tutan çağdaş, refah seviyesi yüksek gelişmiş ülkelerin, sözde dünya üzerinde barışın sağlanması, savaş, çatışma, terör eylemlerinin ortadan kaldırılması amacında olduklarını öne sürmelerine rağmen tam tersini yaparak, hem günümüzü hem de gelecek on yılları kaos ipoteği altına almaktan bile, pervasızca geri durmamaktadırlar. Büyük resim malum ülkeler tarafından böyle gri, böyle flu, böyle kuralsız, böyle vahşi, böyle vandal, böyle yüzsüz, böyle yalancı, böyle onursuz çizilir ve üstelik sanki Rönesans döneminde İtalya'nın Floransa şehrinde Leonardo da Vinci’nin kavak bir pano üzerine Sfumato tekniği ile resmettiği XVI. yüzyıl Mona Lisa yağlıboya tablosu imiş gibi dünyaya empoze edilmeye çalışılıp bunda da başarılı olunuyorsa, yaşadığımız her saliseyi arar duruma geldiğimiz günleri yaşıyoruz, demektir.

          Günümüz gerçekleri bu eksende akarken, bence sayılarının ancak bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki ülkelerin, tek tek iktisadi, sosyal, kültürel ve refah düzeyleri açısından iyi durumda olmaları, yaklaşık yedi milyar civarı gibi ifade edilen dünya nüfusunun, mutlu olmasını sağlayamaya yetmeyecektir. Gelişmiş ülkelerin tüm insanlığın çıkarlarını kendi ülkelerinin kısa dönemdeki çıkarlarından daha önemli görmeme politikalarını terk etmemekte ısrarlarına devam etmeleri, dünyayı saran huzursuzluk ortamının sona ermesi olasılığının Kaf dağının ardında olmasıyla eş değerdedir. Böyle bir durumda ABD’de; FED’in faiz artırma  azaltma kararlarının verilmesinde etkili olan Tüketim Harcamaları Fiyat Endeksinin yükselip düşmesinin, hazine tahvili ve dolar değerindeki değişmelerin, imalat sanayindeki öncü göstergeleri seyrinin, açıklanan FED tutanaklarındaki ifadelerin ne gibi anlamlara geldiğiyle ilgili TV’lerde ve değişik platformlarda yapılan yüzlerce ekonomi konulu toplantıların, Institute for Supply Management (ISM) tarafından hazırlanıp açıklanan ISM sanayi ve PMI verilerinin değişim trendinin, özel sektör istihdamındaki artış azalışların, borsanın ayı ve boğaların etkisinde kalmasının, petrol üretimindeki değişmelerin etkisinin, EURO bölgesinde; enflasyonun çok büyük miktarlardaki parasal aktarmalara rağmen %2’lerin üzerine çıkarılamaması, perakende satışlardaki değişmelerin kalıcı olup olmaması, para politikası uygulamalarının beklenen sonuçları verip vermemesi, meydana gelen siyaset odaklı sorunların birlik ekonomisine ne boyutta yansımasının; Japonya ve Çin merkezli Asya kıtasının kendilerine özgü sorunları çözüp çözememesinin; ülkeler arasında petrol fiyatlarında istikrarı sağlayacak anlaşmaların bir türlü sağlanamamasının; Türkiye penceresinden bakıldığında ise; dış ticaret hacminin artarken açığın azalması (dış ticaret açığı; Haziran ayı yıllık, %8,6), üretim faaliyetlerinin artmasına bağlı olarak İmalat PMI’ın Haziran ayında 54,7’ye çıkması, yıllık enflasyon (%10,9) ve işsizlik (%11,7) oranının hala çift haneli sayılardan tek haneye yada ideal olan %3’ler düzeyine indirilememesi gibi durumların veya yukarıda sıralananların terslerinin meydana gelmesinin, fazla bir önemi kalmamaktadır. Bu verilerin olumlu yönde sonuçlar oluşturması ve bir anlam ifade edebilmesi için, gezegenimizi yönetme konusunda kendilerine anlam yükleyen az sayıda ülkenin ve siyasetçilerinin, gerçek anlamda dünya pastasının hakça paylaşılmasını sağlamak yönünde görüşlerin oluşması gerekir. Değilse, olumlu verilere bakarak dünyada kalıcı barış, huzur ve refahın tesisi mümkün değildir.      

                                     

          Soru: Her gelişmiş ülkenin krize girmesi dünya ekonomisini etkiler mi? Neden? 

          Sözün Gözü: Bildiğimiz kadar, bilmediğimiz kader.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi