Onlar din adamıydı
Tarih, yaşadıkları toprakların hükümdarları tarafından bir tehlike olarak görülmelerinden dolayı çok sayıda din adamının çektiği çileyi barındıran sayfalara sahiptir.
Siyâsi irâde, bu büyük insanları ve etraflarına toplanan muhibbilerini, çoğu zaman bir tehlike olarak görmüş ve bunlardan kurtulmanın yollarını aramıştır.
Eşsiz iki örneği vererek giriş yapalım.
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin babası olan büyük âlim Bahaeddin Veled, 11. yüzyıl Türkistan’ının ve İslam dünyasının en büyük âlimlerinden biridir. Yaşadığı dönemde etrafına toplanan insanların sayısı, büyük bir ordu oluşturacak düzeye gelmişti.
Bu durum Belh sultanının dikkatinden kaçmamıştır. Bahaeddin Veled’i karşısına alan sultan, bu sevgi selinden rahatsız olduğunu ve bu durumun kendi saltanatı için tehlike arzettiğini söylemiştir. Gerçek bir din âlimi olan Bahaeddin Veled, dünya saltanatında gözü olmadığını ve kendisinin böyle bir tehlikenin kaynağı olarak görülmesinden büyük üzüntü duyacağını söyleyerek o topraklardan ayrılmıştır. Devletinin en ufak bir karışıklık içine girmesine müsaade etmemiştir.
Hâlbuki Bahaeddin Veled, etrafına toplanan sevenleri ile kolayca karışıklık çıkarabilir ve ayak oyunlarının bin türlüsünü oynayabilirdi ama yapmadı. Çünkü samimi bir din adamıydı.
Hacı Bayram Veli 15. yüzyıl Osmanlısının en büyük âlimlerinden biridir. Onun da etrafına toplanan insanlar II. Murat Han’ı ve vezirlerini şüphelendirmeye yetmiştir.
Aslında Murat Han, Hacı Bayram Veli’den zarar gelmeyeceğini bilmektedir ama bunu vezirlerine de ispatlamak için Hacı Bayram Veli’nin hepimizin malumu olan o teste bütün muhibbilerini tabi tutmasına zemin hazırlar ve testi yalnızca iki insan geçer.
Hacı Bayram Veli, II. Murat Han’a kendisi için söylenenlerin doğru olmadığını, gösterdiği kerametle usulünce aktarmıştı. Büyük Veli gerçek bir din âlimi ve Allah dostu bir insan olduğunu, dünya saltanatında gözü olmadığını kerametiyle ortaya koymuştu.
O da, Bahaeddin Veled gibi davranmış ve etrafına toplanan insanların çokluğuna aldanarak devletinin düzenine kastetmemişti.
Gelelim günümüze…
Türkiye’miz kaç zamandır, din oluşumu adı altında vücut bulan bir yapı ve bu yapının lideri olan kişi tarafından bir kıskacın içine alınmaya çalışılmaktadır. Geçmişteki gerçek din adamlarının aksine, bu kişi, etrafına topladığı muhibbileri, devlet içine soktuğu ajanları ve sahip olduğu medya kuruluşları ile koca bir devletin bütünlüğüne kastetmiş durumdadır.
Din adamı sıfatına sahip olan bu kişinin yaptıkları, “tarih tekerrürden ibarettir” darbı meseline rahmet okutacak düzeye gelmiştir.
Koca bir devletin bekâsı, din adamı görüntüsüne bürünmüş bir kişinin ve tayfasının yaptıklarıyla sorgulanır olmuştur.
Kerâmetle karşılaşmak şöyle dursun, kerâhet düzeyindeki beddualar serildi önümüze. Yolsuzluk yaftasıyla, bu devletin sırları ikram edildi sırtlanların önüne.
Yaşadığımız şu günler bize açık bir şekilde göstermiştir ki, din oluşumu adı altında ortaya çıkan bu yapı, yıllardır yaptığı hazırlığı “fırsat bu fırsattır” diyerek sahneye koymuştur ve bu yapının liderinin de bir din adamı olmadığı açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Koca bir devletin varlığına kasteden bir insan, din adamı olamaz. Bu devleti can evinden vurarak, bütün sırlarını ifşa etmeye çalışan bir yapı da dini bir yapı olamaz.
Gerçek bir din âliminin, dünya saltanatına pire kadar kıymet vermediğini, Bahaeddin Veled ve Hacı Bayram Veli’den bu millet öğrenmiştir. Maneviyat önderleri, tavırlarındaki yücelikle gönüllerdeki yerlerini almışlardır.
Bu milletin yumuşak karnı olan din meselesinin, din adamı görüntüsündekilerin elinde, devletin bekâsına kasteden bir oyuncağa dönüştüğü aşikârdır. “Vardır bir hikmeti” diyerek hoş karşılanan durumların arkasındaki ihaneti bu millet görmüştür.
Din adamı Hacı Bayram Veli ne kadar tüccar ise, ananas tüccarı bu kişi de o kadar din adamıdır.
Rabbim bu milleti, toprağına bende olmuş, toplumuna rehber olmuş ve zor zamanlarda devletine kalkan olmuş büyüklerden mahrum etmesin. Âmin.
Duânızı eksik etmeyin efendim.