Önce belgeye mürâcaat
Bilginin ne büyük bir kuvvet olduğunu anlatmaya, gerek bu kalemin bilgi seviyesi gerekse bu satırlar yetmez.
Bilmek, bilgiye ulaşmakla mümkün olunca; aklı başında herkes bu yolun yolcusu olmak ve sonunda gülmek için bilgiye sevdalanıyor.
Gülmekten kastımız, sevinmek ve güçlü olmaktır.
Bu yola giren insanlar, bilmenin bilinciyle, usta bir binici edâsıyla doru bir atın üzerinde yolculuklarını sürdürüyorlar.
Büyük devletler bilgileri sayesinde büyük değiller mi? Kapitalizmin bu kadar büyümesinin sebebinin para olduğunu zannetmeyelim.
Bu doymak bilmez dünya düzeni, kuvvetini, insanı ne ile uğraştıracağını bilmesinden alıyor.
Koca kulaklar, bildikleriyle şantaj yaparken, açığını örtmeye çalışan insanın acziyetini nereye koymalı?
Hulasa; bilgi, bilgiyi elinde tutanın kılıcıdır; elinde bilgisi olmayanın acziyeti kalıcıdır.
Bu uzun girişten sonra gelelim asıl merâmımıza…
Okumayı sevmeyen insanlar olduğumuzdan mıdır bilinmez, bilmediğimiz bir konuda ilk olarak bireye başvurur, başvurduğumuz kişinin aktardıklarıyla yetinir ve bilgi eksikliğimizi giderdiğimizi zannederiz.
Bilgi için başvurduğumuz insanın önceki gayretini kendi çabamız sayar, aktarılan bilginin doğruluğunu ya da yanlışlığını sorgulamadan bilgiyi fiile dönüştürür ve icraat sahibi oluruz.
Genel tavrımız bu şekilde maalesef.
Bilmemek bir eksikliktir ama asıl eksikliğimizin belgeye rücu etmeme alışkanlığımız olduğunu görmezden geliriz.
Bu kolaycılık bizi en doğru bilgiden hep mahrum bırakmıştır. Başkalarının emeğini kendi gayretimiz sanmamız bizi, sanal bir dünyanın en acımasız gerçekleri karşısında hep güçsüz bırakmıştır.
Ahmet Şerif İzgören, belleğin genişletilmesinden çok zihnin geliştirilmesine vurgu yapmaktadır. Zihni geliştirecek olanın, okumak olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Acıktığımız zaman, nasıl başka birinin yediği bizim karnımızı doyurmuyorsa; bilgiye acıktığımız zaman da başkalarının okuduklarının bizim zihnimizi doyurmayacağını bilmemiz gerekiyor.
Burada şu soruyu soranımız elbet olacaktır:
İhtiyacımız olan bilginin hangi belgede olduğunu nereden bileceğiz?
Hangi belgeye rücu edeceğimizi, o konuda bilgili olduğunu düşündüğümüz bir bireye sorabilir ve o tecrübeden bir giriş bileti almış oluruz.
Bir teşekkür, bu biletin bedelini ödemeye yeter. Bu bileti almadan, arka kapıdan otobüse binmeye kalkarsak; otobüse binmesine bineriz ama bizim mahalleye gittiğinden emin olamayız.
Bir başka teşbih: Bireye bilgiyi sorarsak, değil giriş biletini almayı, filmi de başkasına seyrettirir ve bize anlatılanla yetinmek zorunda kalırız.
Evet, hangi belgeye rücu edeceğimiz bizim için büyük bir sorun gibi durmaktadır ancak bireye rücu sebebimiz belgeden haberdar olmak için olursa, çok büyük bir eşiği aşmış olacağız.
Bir bilgiye nereden ulaşabileceğimizi biliyorsak, o konu hakkında bilgimizin olmaması bizim için büyük bir eksiklik sayılmaz. Küçük bir gayretle bu açığı kapatır ve bilgi sahibi oluruz.
Mühim olan, bilgiden önce belgeye sevdalı olmamızdır. Belgeden uzak bilgilerle yaşantımızı şekillendirdiğimiz için, belge sevdasını yani okumayı bir türlü gönlümüze yerleştiremedik.
İlk emir, “sor” değil “oku”dur.
Unuttuk mu, unutturuldu mu bilemiyoruz.
Şuna inanıyoruz ki, emek hiçbir zaman karşılıksız kalmaz. Hele okumak, hiç karşılıksız kalmaz.
Gâyeye giden yolda en sadık arkadaş gayrettir.
Gayreti olmayanın tavrı, anlamsız bir hayrettir.
Merâmımızla bitirelim:
Bilgi için önce belgeye rücu edelim. Belge için açık bir yolumuz yoksa, bireyden belgenin yolunu öğrenelim. Belge, derdimize derman olmazsa, o zaman bireye rücu edelim.
Bu tavır, hayat düsturumuz olsun.
Unutmayalım ki, düsturu olmayan düz duramaz.
Duânızı eksik etmeyin efendim.