Nisan Ayı: “Tabiatın Uyanışı”
Tabiat ölüm ötesi hayat için bir misâl olması nedeniyle, ölüm ve dirilişin sürekli yaşandığı ve tekrarlandığı bir mekandır. Özellikle baharın gelişi, uyanışın en açık göstergesidir. Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret edilir:
“Allah rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir.” (Fatır, 9).
“Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler) birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden ) çıkış da böyledir.” (Kaf 9-11).
Allah gökten su indirerek baharın gelişiyle birlikte ölü olan tabiatı canlandırır. Toprak, titreşir, kabarır, şişer ve her güzel çiftten bitirir. Nemli bir toprağa konan tohumun kokuşması gerekirken, bakanlara güzellikler saçan bitkiler filizlenip yeşerir. Sonbaharın gelişiyle birlikte tabiatta bir ölüm hali yaşanır. Şüphesiz bu olup-bitenlerde Allah’ın kelamını işiten ve anlamını kavrayıp düşünenler için ölüm ve dirimi yaratan Allah’ın kudretine işaretler vardır.( Nahl, 65)
İnsanoğlu, yaratılış üzerinde düşünmelidir. Yaratılış üzerinde düşünmek insanı Yüce Yaratıcıya götürür. Yaratan olarak Allah’ı kabul eden bir kimse, öldükten sonra tekrar yaratan olarak O’nu tanır. Kur'an'a göre yaratılışın aslında birlik düşüncesi vardır. Bakmasını bilenler için her şeyde tevhidin tecellisi görülebilir. Bu konuda şu ayet oldukça açıklayıcıdır:
"O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinde üstüste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyva verirken ve olgunlaştığı zaman birbirinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır." (En’âm 99).
Tek başına bile bu ayet, tevhidi hakikatleri olanca güzelliğiyle tabiattan çok farklı örnekler vererek açıklamaktadır ki, o da yaratılışın orijinalinde kaynağın bir olma ilkesidir. Çeşitlilik bundan sonra başlamaktadır. Yani, çoklukta vahdet anlayışı... Tek bir nefisten renklerin ve dillerin; tek bir sudan türlü tadda ve şekillerde bitkilerin yaratılması bunun en güzel misallerini oluşturmaktadır. Kur’an’ın dil sisteminde vâhid ve ehad kelimeleri anlam bakımından birbirinden farklıdır. Vâhidiyetin anlamı, bütün mevcûdat birinindir, birine bakar ve birinin icadıdır. Ehadiyetin manası ise, her bir şeyde Allah’ın isimleri tecelli ediyor, demektir. Bu yönüyle eşya, Allah’ın ehadiyet isminin mazharıdır. Meselâ, bir meyve bir ağaçtan parça olmakla, o ağacın tamamı hükmünde olup, bu yönüyle vahidiyete işaret eder. Yine her bir meyve, ağacın bir parçası olduğu gibi, ağacın bütün özelliklerini, yani genetik şifresini içinde saklaması yönüyle, onun tamamı hükmünde olup, bu yönüyle de ehadiyete işaret eder. Biz vâhidiyet ve ehadiyetin yansımalarını bütün canlılarda ve hâssaten her bir insanda görebiliriz.
İnsanın, Allah’ın misal olarak anlattığı bu bitki türlerinden ve tabiatın uyanışından ibret alması gerekir. Her kışta toprağa düşen çekirdekler, havaların ısınması, baharın gelmesiyle birlikte birbirine karışmayarak, düzenli, dengeli ve ziynetli bir şekilde yeniden hayat bulmaktadır, canlanmaktadır, dirilmektedir. Bütün bunlar çekirdeği kudretiyle yaratan, ona hayat veren Allah’ın yüce kudret eserleridir.