Leb-i Arus
Her yıl sözümü bozuyorum… Bir daha yazmayacağım diyorum. Dayanamıyorum!
Şeb-i Arus törenleri hakkında yani… Ama bu sefer gerçekten son gibi…
…
Öncelikle; Şeb-i Arus’un patentinin alınmasına ve programın sadece Konya’da yapılacak olması meselesi…
Saçma ve gereksiz bir girişim. Keşke alınmasa ne patent ne böyle bir karar…
Ne bu Hac mı? Mekke’den başka yerde yapılamayacak…
Yani şimdi; “Suudilar çıkıp “Mevlid Kandilini siz iyi kutlayamıyorsunuz, mevlit diye bir şiir okuyorsunuz bununda İslam’da yeri yoktur. O sebeple Mevlid Kandilinin patentini alacağız ve Medine’den başka yerde kutlattırmayacağız’
Ya da; ’Siz Konya’da 10 Kasım’ı hakkıyla yerine getiremiyorsunuz. Bundan sonra 10 Kasım sadece Ankara’da anılacak”
Veyahut; “Çanakkale Zaferi, Çanakkale’den başka yerde kutlanamaz” diye alınan bir karar,
Ne kadar anlamsızsa, “Şeb-i Arus’u sadece Konya’da gerçekleştirilen bir program haline getirmek ve bunun için karar almak o kadar anlamsız…
Hani bir kişiyi, bir kurumu ya da bir gösteriyi kanunlarla korumak olmamalıydı!
Bir de şöyle sorayım; Bir tarikatın iç işlerine karışmak ne kadar anlamlı. Bir de bunu kanunlarla yapmak?
Aslında bu girişimin izahı gayet açık; Konya’nın ve Konya’da ki programın kendine olan güvensizliği…
Eğer ‘Eşsiz’ ve ‘Hakkıyla’ bir program organize edilebilseydi bugüne kadar, kim ne yaparsa yapsın ne organize ederse etsin, ‘Bir kopya’ olmaktan öteye gidemeyecekti…
“Ve her zaman olduğu gibi kopyalarda aslını yaşatacaktı.”
Bizde de kendi programımızı korumanın telaşı olmayacaktı…
…
Bu organizasyonun ‘Mükemmel’ bil hal alabilmesi İl Kültür Müdürlüğünün imkanlarının ötesinde… Bu nedenle sözlerim onlar için değil… Kısıtlı imkanlarla büyük işler başarmaya çalışıyorlar… Ankara’nın bu işe el atması ve daha fazla destek vermesi şart…
…
Şeb-i Arus’a gelince;
Meşhur hikaye;
Cumhuriyetin ilk yıllarında senfoni orkestrası Anadolu turnesindedir. Vatandaşı zorla götürürler konserlere… Konser bitiminde de ne bir tebrik ne bir alkış. Boşboş bakan insanlar…
Her neyse; Konser sırası Sivas’a gelir. Müzik çalarken ön sıralardan bir amca gözyaşlarına boğulur. Orkestrada müthiş bir heyecan; “Nihayet kendileri için duygulanan biri çıkmıştır” Konser sonrası tutarlar amcayı; ‘Sizi bu kadar duygulandıran neydi?” diye…
Amcanın yanıtı tarihi;
“ Evladım, Sivas, Sivas olalı böyle zulüm görmedi. Bunun içindi gözyaşlarım”
…
İşte o amcayı Mevlana ihtifallerinde de görmek isterdim. Tepkisi ne olurdu acep?
“Sivas, Sivas olalı bir o gün birde bugün bu zulmü gördü”
Kim bilir?
…
Haksızlık etmeyeyim; Programlar dolu dolu. İnanılmaz derecede hemde. On gün boyunca konferanslar, sempozyumlar, paneller, sergiler, konserler, tiyatrolar, imza günleri, buluşmalar, semalar, şiir dinletileri vs… vs…
Dolu dolu…
Her şey var cidden…
Olmayan tek şey ise;
Sokaktaki vatandaş…
Gerçek insanlar yani… Gençler, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, seyyar satıcılar, işçiler, memurlar yok…
Bunun çıkış noktası Mevlana Felsefesi mi?
Mevlana’da öğretilerini yalnız eğitim seviyesi yüksek insanlara, sanatseverlere, bilim adamlarına, siyasetçilere ve bürokratlara mı anlatıyordu? Çevresinde yüksek seviyedeki o insanlar mı vardı?
…
Programlara bakınca ne demek istediğim daha kolay anlaşılacaktır…
Uluslar arası Mevlana sempozyumu. Hz. Mevlana’da birlik anlayışı. Hat aşkıyla 48 yıl seçme eserler. Harflerin dili yazma eserler. Mevlana sempozyumu... Mevlanada kardeşlik anlayışı…
Ha! Çocuk isminin geçtiği yerler var. Hazreti Pir’de Çocuk muhipler mukabelesi. Dilimize sahip olalım derken çocuklarımızı kaybedeceğiz! Birde ‘Diğergamlık’ Oğluma hadi diğergamlık’a gidiyoruz desem. Baba gitmeyelim diğerlerine diyecek…
‘Ticaret ahlakı ve helal kazanç kavramında Mevlana’ konusunu KTB, KTO ve Sanayi Odası Başkanlarının anlatmasından, Ptt pul sergisine kadar geniş bir yelpazede. Ama iddiam hala geçerli; “Sokaktaki vatandaş yok bu programda…”
…
Tasavvuf müziği konserler ise zaten hep bildiğimiz gibi;
Aşk ile gelin talibi cuyende olalım
Şevk ile sefalar sürelim zinde olalım
Hazret-i Mevlamıza gelin bende olalım
Ezkar safa, cânâ şifa, rûha gıdadır
En meşhuru bu galiba…
Anlayan var mı?
…
Şimdi bu konuya da girince sanıyorlar ki Ahmet Özhan’ın Assolist olmasına karşı çıkıyoruz. Yok kesinlikle…
Hatta bence bir klasik haline gelmesi ve isminin Şeb-i Arus’la özdeşleşmesi bakımından Ahmet Özhan ihtifaller için en çok öneme haiz isim…
Kısaca biz sokaktaki vatandaş olarak programlarda kendimizi göremiyoruz… Göremediğimiz içinde gitmiyoruz…
Görmeyin diyorsanız. Zaten sorun yok…
Görmeniz gerekiyor diyorsanız da; Bu programla olmayacağını bilmeniz gerekiyor…
…
Sözün özü;
Sosyal Medya’da yeni bir akım var; Hamile kadın ile kocası eşe dosta bir parti veriyor. Yeni doğacak çocuğun cinsiyetini açıklamak üzere…
Bir balona iğne batırıyorlar davetlilerin huzurunda. Balondan mavi konfetiler çıkarsa yeni bebeğimiz erkek, pembe çıkarsa kız olacak anlamına geliyor…
Konfetiler çıkınca herkeste müthiş bir coşku seli. Sanki yüzbin ihtimal var da en iyisi olmuş gibi…
Zaten iki ihtimal var. Ama yine de partideki herkeste bir gereksiz sevinç ve coşku… Hepsi birbirine sarılıyor mutluluktan…
Bu sahne bizim Şeb-i Arus toplantılarına çok benziyor. Açıklanıyor ve hepimizde gereksiz bir neşe bir mutluluk… Coşku zirvede… Sevinç tavan yapıyor…
Oysa bizim ikinci bir ihtimalimiz bile yok…
Biz tek ihtimale bile bu kadar seviyoruz ya, yeni bebek sahibi olacak anne babaya işte o anlarda hak veriyorum…
…
Umut ve sürpriz güzel şey…