Bu cemaatler kendine çeki düzen verecek mi?
Hak tarikatlara söyleyecek sözümüz yok.
Fakat hak namına iş yapıyor görünüp, kendi şehvetlerinin esiri olanlaradır sözümüz.
Kendi şehvetinin eseri olan, kolay kullanılır.
Adeta “oltadaki balık” kıvamına getirilir.
Bir cemaat, devlet kadrolarına niye sızmaya çalışır ve orada güç elde etmek için niçin uğraşır?
Bu durum devlet kurumlarında, güvenirliliği zedelemez mi?
İnsanların kurumlara güveni kırıldığında, inşası kolay mı zannediyorsunuz.
Öyle gafletlere şahit oluyoruz ki…
Kişi bağlı olduğu cemaat için ailesini bile unutuyor.
Oğlu-kızı evde ekmek bekliyor. Karısı belki eşinden günlerce haber alamıyor.
Kişinin ise, nerde olduğu belirsiz.
Aileyi namerde muhtaç etmek insanlık mı?
Kişi, araştırmadan-soruşturmadan izlediği videolar, okuduğu yazı veya dinlediği konuşmaların etkisiyle, birkaç kendine ulaşan ve kim oldukları belli olmayan kişilerin vesvesi ile de yavaş yavaş çekiliyor.
Sonuç ise, ailesini bile unutacak hale geliyor.
Ailesini unutan, çocuğuna sırt çeviren, vatanını, ülkesini ve devletini düşünür mü?
28 Şubat sürecindeki televizyon ekranlarını iyi hatırlayın.
Ekranlarda kimler vardı?
Bir cemaat üzerinden algı operasyonu yapılmadı mı?
Peki bu algıların sonucunda ne ortaya çıktı: “Postmodern darbe.”
O yıllarda, siyasi tartışma programlarında bile ekranda, masaya dansöz çıkartıp eğleniliyordu.
Bunu da meziyetmiş gibi millete izlettiriyorlardı.
Milletin beyni adeta, çapraz ateşe tutuluyordu.
Bunları yaşadık ama akıllandık mı? Tabi ki hayır…
28 Şubatı geçtik, neredeyse birçok kişi 15 Temmuzu bile unutmaya başladı.
Kanlı darbe girişimi sanki bu ülkede yapılmadı.
Şehit olanlar sanki bu milletin insanı değil.
Bu darbe sonucunda kaybolan milli servet, Türkiye’nin değil mi?
Sonuç olarak milletçe büyük bir psikolojik hasar almadık mı?
Peki, bunları kim yaptı?
FETÖ…
Kim bunlar? Öncesinde hak namına çalışıyor görünüp, ülkenin altını oyan yapı.
Bunlar, öncesinde cemaat görünümünde değil miydi?
Halkımızın saf düşünceleri, bu cemaatin kurbanı olmadı mı?
Yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum.
Bırakın çıkar kavgalarını…
Bırakın siyasi çekişmeleri…
Türkiye için kenetlenme vakti.
Türkiye için “kardeşlik vakti.”
Hep bizi “sağ-sol” diye ayırarak, birbirimize düşman etmeye çalıştılar.
Sağ için ayrı bir algı, sol için ise ayrı bir algı oluşturdular.
Kemik kitleler oluşunca da sinir uçlarına dokunuverdiler.
Sonunda kaybeden hep Türkiye oldu.
Kimi cemaatler de bunlara çanak tuttu.
Devlet kurumlarına “sızma, kontrol altında” tutma fikriyatı nasıl bir fikriyat?
Düşman ülkenin kurumuna mı sızıyorsunuz?
Devletimizin, çınar ağacı misali kökleri derindedir.
Bu kökleri kurutma düşüncesinde olanlara Allah’ım fırsat vermesin.
Millet olarak da uyanık olmalıyız.
Tamam haklısınız, yüze takılan maskeler nedeniyle belki birçok kez gerçeği göremiyoruz.
Ama görmediğimiz ve farkına varmadığımız ya da farkına varmak istediğimiz tüm gerçekler ilerde karşımıza bir buz dağı gibi çıkıyor. Bu dağı aşmakta sanıldığı kadar da kolay olmuyor.
Sonuçta ağır bedeller ödüyoruz.
Tuzu kuru olanlar, belki bu duruma aldırmıyor.
Gariban Mehmet ile yetim Mustafa’nın ne çektiğini kim biliyor?
Hak rahat söylenebilmeli ki haksızlık yok olsun.
Şeytanın düşmanı olduğunu söyleyenler, onu kendine dost edinmeye başlamışsa ortada çok büyük bir yanlışlık var demektir.
Bu nasıl bir şey? Konuşulan başka, yapılan başka…
Zamanla, karanlık odalar aydınlanmaya başlıyor.
Oda aydınlandıkça da içerisindekiler görünüyor.
Atalarımızın da dediği gibi, “Dost yüzünden, düşman gözünden belli olur.”
Maskeler yüzleri gizlese de gözler hepsini ele verir.
Uyanık olalım…
Ülkemizde gözü olanların, “gözü çıksın inşallah” diyelim.