Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Gezi Notları
Geçen hafta, Türk Birliği Dayanışma Derneği tarafından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin başkenti Lefkoşa’da “Dünya Türk Sivil Toplum Örgütleri Toplantısı” toplantısı düzenlendi. Biz de toplantıya ORHA (Ortalık Haber Ajansı) olarak katıldık. Bu yazıda programdan ziyade KKTC’deki bazı gezi notlarımı paylaşmak istiyorum.
Programdan bir gün önce, sabah saatlerinde Lefkoşa’ya varmamız sebebiyle şehri gezme imkanımız oldu. Ekibimiz iki Kazak, bir Gagauz ve o günün akşamı aramıza katılacak olan Makedonya Türkü bir arkadaştan oluşuyordu. Ankara’dan saat 09:00’da kalkan uçağımız Lefkoşa’ya bir saat sonra varsa da, saat farkı nedeniyle Ercan Havalimanına saat 09:00’da inmiştik. Uçaktan iner inmez de havadaki nem ve sıcaklık hemen kendini göstermişti.
Pasaport işlemlerimizi bitirdikten sonra, vaktin de bol olması sebebiyle Lefkoşa’nın merkezine doğru yola çıktık. Burada ilk dikkatimizi çeken şey arabaların direksiyonlarının sağda oluşu yani trafiğin soldan akmasıydı.
Taksiyle 40-50 dakikalık bir yolculuktan sonra Lefkoşa otogarına vardık. Burada şehirlerarası otobüs seferleri minibüs tarzı araçlar ile gerçekleşiyordu. Eşyalarımızı uygun bir yere bıraktıktan sonra şehri gezmeye başladık. Lefkoşa, adeta bir Anadolu Şehri izlemini veriyordu. Ancak, turist çekebilecek fazlaca malzemesi olduğu halde, yapılan yatırımlar eksik kaldığını ve gereken ilginin gösterilmediğini fark ettik. Buna rağmen şehirde çok fazla yabancı turist ve öğrenci görmek mümkündü. Para birimi olarak da Euro ve TL kullanıyorlar. Ancak pahalı bir şehir olduğunu söyleyebilirim. Şehir, Türk ve Rum tarafı olarak ikiye bölünmüştü. Bazı yerlerden Rum tarafını müşahide etmek mümkündür. Bu yerlerde daha ilk bakışta, Rum tarafının Türk tarafından daha gelişmiş olduğu ve fazlaca yatırım yapıldığı belli oluyor. Bunun da sebebi elbette Rum tarafının AB’den destek almasıdır.
Lefkoşa’nın esas yerlerini gezdikten sonra otelimizin bulunduğu Girne’ye doğru harekete geçtik. Girne’ye akşam varmamıza rağmen, otobüsümüz şehre yakınlaştıkça buranın Lefkoşa’dan bile daha güzel olduğunu ve buraya gerçekten yatırım yapıldığını fark ediyorsunuz. Bunun da sebebi muhtemelen şehrin sahil kenarında olması ve turist çekme potensialıdır. Ama Girne’nin hem Türkiye, hem de KKTC için bir başka önemli tarafı, 1974 yılında “Kıbrıs Barış Harekatı” çıkartmasının buradan yapılmasıdır.
Programın son gününde ise KKTC’nin diğer bir incisi olan Gazimağusa’ya doğru yola çıktık. Şehir Lefkoşa’dan 1 saat, Girne’den ise 1 saat 15 dakika mesafede bulunuyor. Hazır laf açılmışken otobüs biletlerine de değinmek istiyorum. KKTC’de biletin yanma meselesi yok. Gün içersinde aldığın bir bilet, otobüsü kaçırsan bile o gün içersinde geçerlidir ve yeni bir bilet almana gerek yoktur.
Şehre vardığımızda çok şaşırmıştık. Çünkü burası hem Lefkoşa, hem de Girne’den daha güzeldi. Şehrin en meşhur ve en turistik yeri olan suriçini gezdiğiniz zaman kendinizi küçük bir Avrupa şehrinde zannedersiniz.
Suriçinde birçok ve hala kullanılan tarihi yapılar var. Bunların belki de en önemlisi, Osmanlının Kıbrıs’ı fethetmesinden sonra “Kıbrıs Fatihi” olarak anılan Lala Mustafa Paşanın adına camiye çevrilen katedral’dır.
Tüm bunların yanında Kıbrıs Türk halkında gördüğüm bazı güzel hasletlerden de bahsetmek istiyorum. Yabancıya karşı çok hoşgörülü ve yardımseverdirler. Sokaktaki vatandaşın genel kültürü çok iyi seviyededir. Ancak benim halkta gördüğüm en güzel özellik, trafikte yayalara gösterilen saygıdır. Üç gün içersinde 3 büyük şehri gezdik. Bu şehirlerin tamamında, daha siz yol kenarına yaklaştığınız zaman arabalar duruyor ve siz geçene kadar bekliyorlar. KKTC’de olduğumum müddette hiç bir aracın yayanı beklemeden geçtiği görmedim.
Sonuç olarak ömrüm boyunca unutamayacağım 3 güzel gün oldu. Buradan programı düzenleyenler başta olmakla bizim orada bulunmamıza vesile olan herkese, canı gönülden teşekkür ederim.