Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal KÜRESEL EKONOMİ DİKEN ÜSTÜNDE

KÜRESEL EKONOMİ DİKEN ÜSTÜNDE

Aralık ayı yaklaştıkça, FED’in faiz oranlarını artırmasıyla ilgili tartışmaların yoğunluğu artmaya başladı. Bu sürecin Yellen’in açıklama yapmasına kadar devam edeceği anlaşılıyor. Durum böyle olunca Aralık’a kadar ABD’nin yanı sıra  gelişmiş ve gelişmekte olan her ülke, kendi ekonomi gerçeklerine göre tedbirler alarak 2016 yılından itibaren daha sağlıklı şartları oluşturmanın hesaplarını yapıyorlar. Çünkü her kişinin alnında homo economicus (ekonomik insan; akıllı insan; rantabl insan; her durumda her türlü kararı verirken faydasının, tatmininin en fazla olması için çalışan insan) kuralı yazdığı gibi, ülkelerin kaderi de bu alın yazısının gereğini yerine getirip getirememekle doğru orantılı. Ülkeler arası ekonomik, siyasi, sosyal ve toplumsal ilişkilerde tüm zamanlar için geçerli olan değişmeyen diğer kural da kazan kazan (win-win). Bu kural gereği her ülke ince eleyip sık dokumak zorunda, hiçbir ülke diğer ülkelere karşı yanlış yapmamanın uğraşısı içinde. Çünkü alınan veya alınmayan bir kararın ülkelere, ekonominin hastalıkları olarak nitelendirdiğim düşük aynı zamanda istikrarsız büyüme, artan işsizlik, yüksek enflasyon, deflasyon, devalüasyon, revalüasyon, resesyon, durgunluk gibi sonuçlarla karşılaşması yüksek ihtimaldir. Küresel boyutta her ticari ajanın (ülke, firma) kafa kafaya rekabet içinde olduğu bir ortamda verilen bir hatalı karar, ülkelerin ekonomi liginde gerilere düşmesi, aynı zamanda etkinlik gücünün azalması ile eş anlamı ifade etmektedir.

          ABD’nin FED kararlarının sürekli gündemde kalması, ECB’nin her ay piyasaya servis yaptığı 60 milyar euroluk tahvil alımı yoluyla enflasyonu yükseltmek için harekete geçmesinin ve 2016 yılı Eylül ayında sona erdirilmesi düşüncesinden sapma sinyalleri vererek uzatılabileceği yönünde mesajlar vermesinin; Çin, Japonya, Almanya gibi ülkelerin ekonomik durumlarının tüm ülkelerin ajandalarında ilk sıralarda yer almasının sebebi tesadüf olmasa gerektir. Bu ülkelerin ekonomilerindeki gelişmelerin diğer ülkeleri ilgilendirmesindeki faktör nedir? Gelişme yolundaki ülkelerden biri olan Türkiye veya gelişmiş ülkelerden örneğin bir İsviçre, İsveç, Norveç, Hollanda ekonomisindeki gelişmelerin dünya ölçeğinde dikkat çekmemesi, ne anlama gelmektedir? Yada yukarıdaki her iki durumu kapsayan, bazı ülkelerin ekonomilerindeki gelişmeler global çapta etki yaparken bazılarındaki değişmelerin dünya kamuoyunu fazla ilgilendirmemesinin altında yatan sır nedir? Her ne kadar 1960 ve 1980’lerden itibaren reel ve finansal küreselleşme sonucu büyük bir köy haline gelen dünyamızda her firma diğer her firmayla, her ülke diğer her ülkeyle rakip olabiliyorsa da, bazı ülkeler diğerlerinden farklılık arz etmektedir. Bazı ülkeleri farklı kılan etmen ise, dünya ekonomi pastasında daha fazla yer işgal ediyor olmaları yani dünya hasılasından daha fazla pay almalarıdır; yoksa bu ülkelerin gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerden biri olmaları değil. Eğer ülkelerin gelişmişlik düzeyleri dikkate alınsaydı örneğin İsviçre, Hollanda konuşulması gerekirken Çin’in hiç gündeme gelmemesi gerekirdi. Siz hiç Türkiye veya İsviçre ekonomisi krize girerse küresel ekonominin etkileneceğini veya krize girebileceğini duydunuz mu? Çin ekonomisinin yavaşlamasından dünyanın kaygı duyması, Çin’in dünyanın fabrikası, en önemli ithalat, ihracat ve üretim merkezi konumundan dolayı, uzun süren bir durgunluğun tüm ekonomileri etkileyecek boyutta olmasındandır. Tıpkı ABD gibi mesela. Yellen’in Obama’dan fazla global kamuoyu gündemini meşgul etmesi, dünyaya renkli gözleriyle bakmasından değil, FED’in aldığı kararların ekonomileri etkileme gücünden kaynaklanıyor.

          Bir senaryo yazalım ve FED’in aldığı kararların olabilecek etkisini düşünelim. FED’in Aralık ayında örneğin 0.25 puan faiz oranını artırdığında, yüksek gelir fakat aynı zamanda güvenilir liman arayan ve büyük bir oranda Amerikan dolarının oluşturduğu küresel sermayenin çok önemli bir kısmı vatanına, ABD’ye geri dönecektir. Böyle bir sonuç ise, küresel piyasadaki para arzını azaltıp,  paranın fiyatı olan faiz oranını yükseltecektir. Ülkemiz gibi gelişmekte yolundaki ülkelerin en önemli sorunu; ekonomilerinin cari ve dış ticaret (İhracat – İthalat < 0) açığı içinde olmalarıdır. Bir ülkenin cari açığının bulunması ne anlama geliyor sorusuna verilebilecek en basit ve anlaşılabilir cevap; böyle ülkelerin gelirleri ile giderlerini karşılayamadıkları için yüksek faiz oranlarında borçlanmak zorunda kalmalarıdır.  Alınan borçlar bir de prodüktif yatırımlarda kullanılmamışsa, ülkelerin ekonomi dengelerini ciddi derecede bozabilecek etkiler yapacaktır. Bu oluşabilecek senaryo bile FED’in kararlarının önemini ortaya koymaktadır.

          Ülke olarak; hem kendi iç ekonomik, siyasi ve toplumsal gündemimize göre hem de her türlü küresel etkilenmelere karşı en optimal politikalar uygulamalı ve geliştirmeli; sağlam bir ekonomi yapısını tesis etmeliyiz. Aksi takdirde, sonbahar rüzgarlarının yaprakları savurduğu gibi küresel ekonomi aktörlerinin ülkemize biçtiği figüran rolünü oynamak zorunda kalır, düşük yaşam kalitesi ve gelir şartlarında yaşamaya devam ederiz. Gelişmiş ülkeler liginde kendimize bir yer bulmamız ise hayalden öteye geçemez.

          Soru: Kamu harcamalarının artırılması Gayri Safi Milli Hasılayı etkiler mi? Neden?...       

          Sözün Gözü: Oku, çalış gerisini takdire bırak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi