KÖPEK
Sultan İkinci Abdulhamid’in kızı Şadiye Osmanoğlu anlatıyor; Sultan II. Abdulhamid’in Cherie adında bir köpeği vardı. Bu köpek padişahın isteğiyle değil de ilginç bir şekilde elde edilmişti. Bir Cuma günü Padişah Hamidiye Caminde namaz kılarken, kapıda beklemekte olan arabanın önüne bir köpek gelmiş. Köpeği uzaklaştırmışlar. İkinci Cuma günü köpek yine gelmiş. Köpek, Padişahın ayaklarına sürünüyor, arabanın önünde yatıyor vs. Köpek tekrar uzaklaştırılmış. Üçüncü defa köpek yine gelince Padişah köpeğe dokunulmamasını istemiş. Artık köpek Padişahın arabasının önünde sürekli olarak bulunmaya başlamış. Padişah köpeğe “Cherie” adını vererek saraya götürülmesini istemiş. Beyazlı ve siyahlı iri yapılı bir köpek olan Cherie’nin ilginç bir hikâyesi vardır.
Sultan Abdulhamid’in mobilyayla ilgili sanatkârlığı bilinir. Padişahın sarayda mobilyayla ilgili geniş bir odası ve mükemmel takımları vardı. Dolap ve masa gibi ev eşyaları, üzerlerine fildişi kakma nakışlarıyla sanatkârane şekiller yapardı.
Bir gün atölyeye sarayda görevli olan üç kız gelmişler. Padişahın çalışmalarını bir süre seyretmişler. Padişah çalışmasını tamamladıktan sonra buradan ayrılmış onu takiben de kızlar kısa bir süre sonra ayrılmışlar. Aradan yarım saat geçmeden atölyenin pencerelerinden duman çıktığı görülmüş ve yangın çıktığı anlaşılmış. Görevliler tarafından yangın söndürülmüş.
Padişah yangının sebebini araştırmış. Yarım saat önce kendisi orayı terk ettiğinde bu üç kızdan başkası olmadığına göre bu yangını bunlardan başkası çıkarmış olamazdı. Padişah kızları çağırmış ve sormuş “Orada siz ve benden başka kimse yoktu. Bunu sizden biriniz kasten yaptınız. Hanginiz yaptınız? İtiraf etsin. Söz veriyorum af edeceğim”.
Kızların üçü de inkâr etmişler.
Yangını kimin çıkardığı bir süre anlaşılamamış. Birkaç gün geçtikten sonra Sultan Abdulhamid sadık köpeği Cherie’yi çağırmış ve demiş ki, “Cherile, kim benim düşmanımsa tut, getir”… Köpek koşarak, o kızlardan birinin eteğinden tutarak getirmiş… Kız padişahın huzuruna gelince ağlamaya başlamış ve suçunu itiraz etmiş. Padişahı çok sevdiğini, diğer iki kız arkadaşından kıskandığını, onları zan altında bırakarak saraydan attırmak istediğini, sarayda padişahın yanında tek başına kalabilmek için bu yangını çıkardığını söylemiş...
Sultan Abdulhamid kızın bu itirafı karşısında hiddetlenmemiş ve ona demiş ki, “Zavallı çocuğum sen çok akılsızmışsın Şayet evlenirsen sakın böyle aptalca kıskançlıklar yapma, çünkü her erkek benim gibi olamaz. Sonra bedbahtlığına kendin sebebiyet verirsin”. Daha sonra bu kız saraydan çıkarılarak kendisine yaşayacak kadar imkân verilmiş.
Bu köpek meselesi daima benin zihnimi meşgul etmiştir. Mesela Atatürk’ün de köpeği vardı. Hatta Kemal Paşa’nın da bir değil birkaç tane köpeği vardı. En sonuncusundan söz edelim. Hürriyet yazarı Bekir Coşkun anlatıyor; Paşa’nın son köpeğinin adı Foks’tur. Kemal Paşa seyyar fotoğrafçılık yapan Hasan Efendi adında birisinden 50 liraya satın bu köpeği satın almış.
Bekir Coşkun’un belirttiğine göre Paşa bu köpeği çok severmiş. Köpek Cumhurbaşkanlığı köşkünde her zaman el üstünde tutulur ve her zaman büyük bir özen gösterilmiştir.
Bir gün bu “özen gösterilen” köpek Paşa’nın elini ciddi biçimde ısırmış ve yaralamış. Bekir Coşkun tam burada bir açıklama getiriyor ve diyor ki, “ (Paşa) Yaşamı boyunca hayvanların öldürülmesine karşı çıkar, başıboş kedi ve köpeklerin hayvanseverler derneği aracılığıyla sahip edinmelerini sağlardı”.
Paşamızın köpekleri ne kadar “çok sevdiğini” Coşkun’dan öğrenmiş olduk.
Bekir Coşkun anlatmaya devam ediyor;
Gazi, Foks’un davranışına hiç sinirlenmemiş, eli pansuman edilirken şöyle demiş;
“Fenalık yapmak için ısırmadı” (!)..
Foks, Kemal Paşa’nın yatak odasında ve karyolasının hemen ayakucunda yatarmış. Paşa’nın sabaha karşı yatağına girinceye kadar “uykusuz” beklermiş. Herhalde sabaha karşı bekleme işi sürekli değildir. Zira sürekli “uykusuzluk” dayanılır gibi değildir.
Derken bir gün bu “el üstünde tutulan” köpek ölmüş… Foks’un ölümü Kemal Paşa’yı “çok sarsmış”.. Bekir Coşkun’un belirttiğine göre Paşa’nın yüzü günlerce gülmemiş… Foks’dan her söz açıldığında Gazi’nin gözleri “acıyla dolarmış”….
Foks “vefat” ettikten sonra “cenazenin” toprağa tevdi edilmesine “kıyılamamış”…. “El üstünde” tutulan köpeğin cenaze meselesinden Paşa’nın haberi olmadığı anlaşılıyor. Atatürk Orman Çiftliğinin veterinerleri Foks’un “naşının” derisini yüzmüşler, içini doldurarak vitrine yerleştirmişler. Amaçları Kemal Paşa’ya sürpriz yapmakmış.
Bir gün Atatürk’ün yolu çiftliğe düşmüş, İçeri girip Foks’un doldurulmuş bedeni ve donuk gözleriyle karşılaşınca “dona kalmış”…. Paşa, gördüğü manzara karşısında “çok ıstırap çekmiş”…. Coşkun’un belirttiğine göre Paşa bir ara “öfkelenir gibi” olmuş, ama veterinerlerin “şaşkın” bakışları altında çiftliği terk etmiş….
Sultan Abdulhamid’in köpeği Cheire’nin nasıl öldüğünü bilmiyoruz.
Ama Kemal Paşa’nın köpeği Foks’un hayatı ve mematıyla ilgili ayrıntılı bilgiler var elimizde. ..…..
HER İKİSİNİN ADI DA ECNEBİ AMA FOKS DAHA “ŞANSLIYMIŞ”.
Sultan Abdulhamid “müstebit” olduğu için Kemal Paşa kadar köpeğe ilgi göstermediği anlaşılıyor. ….
“Kızılsultan” ne anlasın “köpek” işlerinden….
Kemal Paşa’nın köpeği ile Sultan Abdulhamid’in köpeği arasında bir fark daha var; Paşa’nın köpeği 50 lira verilerek alınmıştı.
Padişah ise para vermemişti Cherie’ye…..Belki de Duyun-ı Umumiye borçlarını ödemekten para artmamış olmalı….
Veya Filistin topraklarını Yahudilere satmadığından elinde para olmamış olabilir….
Biraz da bizim padişahlar “cimridirler” bilirsiniz…
ARTIK CUMHURİYET’TEN SONRA ZENGİNLEŞMİŞTİK….
Bir köpeğe 50 lira verecek kadar zengindik……
Bir köpeğin “vefatına” günlerce üzülecek kadar “duygulu” hale gelmiştik.
DUYGULU OLMAK DAİMA İYİDİR.
İnsanlara his bakımından köpekler ile atlar çok yakınmış….