Kitap okumak ruhu özgürleştirir
Bir Konya klasiği olan ‘Kitap Günleri’ daha geride kaldı. Onlarca yazar ile binlerce okur birbiriyle buluşmanın heyecanını yaşadı. Yine binlerce eser görücüye çıktı. Yedisinden yetmişine herkes oradaydı. İki yıldır covidden dolayı yapılamayınca insanlar ciddi bir kitap açlığı çekmiş olmalı ki ne zaman gitsem adeta tıka basa dolu idi. İmza günleri, konferanslar, etkinlikler… En çok da miniklerin ilgisini çekecek eğlenceli ve öğretici kitaplar vardı.
Fuar hakkında yazı yazmayı düşünürken aklıma birden fuardaki yazılı bir cümle dikkatimi çekti ve beynimde şimşekler çakmasını sağladı: “Kitap Okumak Ruhu Özgürleştirir”
Hayat akışı tüm hızıyla sürerken insanoğlu rutinin hengamesinde kayboluyor. Alışveriş ve eğlencenin de bir sonu olduğuna göre daralan gönlüne, bunalan kalbine yeni keşifler arıyor. Bu noktada karşımıza kitap okuma çıkıyor. Ali Şeriati der ki: “Su birikintisi nasıl kokarsa ruh da kokar. Hicret ise insanı özgürleştirir.” Hicret, peki nereye hicret edelim? Şair kelimenin gerçek anlamını düşünmüşse de biz mecazi olarak düşünelim. Ruhumuz nereye hicret etmeli ki özgür bir ruha kavuşalım?
Kendi iç dünyamızdan çıkıp yeni dünyalar keşfetmenin en güzel ve en kolay yoludur okumak. Bedenimiz uykuda dinlenir, ruhumuz da okurken dinlenir. Manevi hastalıklardan kurtulmanın da en etkili çözümü okumadan geçer.
Okumak! Peki ama neyi okumak ve nasıl okumak gerek? Hayati İnanç: “Acıkmış bir insana çorba içmesini tavsiye eder misiniz? İhtiyaç duymayan insan ne okur ne de ezberler. Okumasını istediğiniz kişiye önce biz örnek olmalıyız. Ona oku demeyip kendimiz okuduğumuzu ona göstermeliyiz. Çok okumak marifet değil. İyi kitabı çok okumak marifettir. Çok okuyan kafasını çok karıştırır. Sana ne lazımsa onu okumak gerek. İnsanlar lüzumlu değil de fuzuli ilme çok meraklıdır. Rüya tabirleri kitabı okumak gibi. Bilmesen ne olacak sanki. Ne niyetle okuduğun da çok önemli. Okuyup bir şeyler öğrenip milleti dövmek (eleştirmek) için mi okuyoruz? Aa ne çok okumuş desinler diye değil ihlas ve samimiyetle öğrenmek için kemale ermek için okumalı insan. Say’i akal diye bir kanun var. Az çalışma kanunu: Yürüme varken niye koşayım, dikilmek varken niye yürüyeyim. Oturmak varken niye dikileyim, yatmak varken niye oturayım. İnsan tabiatı gereği mümkün olduğunca az çalışmak ister. Tıpkı bunun gibi insan tembelliği sever. İhtiyaç olmadan niye okusun ki?
Özgürlük deyince akla kuşlar gelir. Kısacık sürede kilometrelerce yolu kanatlarıyla gezmek onlara nasip olmuştur. Kitap fuarında origamiden yapılmış kağıt kuşlar da özgürlüğü destekler nitellikte idi.
Bibliyomani diye bir terim var. Kitap hastalığı. Aslında bu tip kişiler kitap okumaktan çok kitap toplamayı severler. Okumak için değil biriktirmek için, gösteriş için kitap alırlar. Hatta öyle ki, kitap çalanlar da vardır. Bibliyofil ise kitapsever demek.
Nerde kalmıştık? Evet Ali Şeriati’nin sözünü düşünerek kokmuş ruhlara sahip olmamak için günlük yaşamın debdebesinden sıyrılıp ruhi bunalımlara düşmeden önce Hayati İnanç’ın da dediği gibi iyi kitapları çok okuyalım. Çok klişe olabilir ama bence çok kıymetli bir söz var. İlk emri “İkra” oku diye emreden Rabbimizin çağrısına kulak verelim. Tabii sadece boş boş oku demiyor ayette. “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diyor. “Bişnev” yani dinle emriyle başlayan Mevlana Mesnevisinin öğüdüne kulak verelim. Böylece ruhumuz gerçek manada özgürlüğe kavuşacaktır. Selam ve dua ile.