KISASTA HAYAT VARDIR
Bakara: 178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, öldürülenin vârisi, velisi tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana şiddetli bir azap vardır.
Bakara 179. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki bu hükme uyarak korunursunuz.
Tüyler ürperten, hunharca işlenen cinayetler...Vahşet kelimesine dahi sığmayan bebek, çocuk, katliamları...Hamile, genç kız demeden zalimce ırza geçmeler…Hangi öfke, hangi şehvet, bir insanı bu kadar canileştirebilir? Hangi bahane bir insanı bu kadar yoldan çıkarabilir? Bütün bunlar idamı ve kısası gerekli kılıyor. Ateş düştüğü yeri yakar. İdama karşı olanlara, ya da kısasa kısas hükmünü reddedenlere sormak lazım: Sizin bebeğiniz vahşi bir cinayete kurban gitse, sizin kızınıza tecavüz edilip öldürülse, yıllarca uğraşıp biriktirdiğiniz sermayeniz birileri tarafından gasp edilse, siz ne düşünürdünüz? Yine de idama ve kısasa karşı olur muydunuz? Bırakın bu ikiyüzlülüğü, dürüst ve samimi olun. Kısas tatbik edilirse bir kişinin öldürülmesiyle pek çok kimsenin emin bir halde yaşaması sağlanır. İslam, suça iten sebepleri ortadan kaldırmış, insanın dirisine de, ölüsüne de değer vermiş, herkesin hakkını korumuştur. Beşeri sistem, haksız aflarla katiller serbest bırakıp, ölenin yakınlarını ömür boyu vicdan azabına mahkum etmektedir. Birisi masum kız çocuklarının, kadınların ırzına geçiyor ve karşılığında biraz hapiste kalıp çıkıyor. Şaşırıp kalıyorsunuz…Dinde kısas vardır. Kısas bir İslam hukuku terimidir, bir suç işleyenin ayni cinsten ceza ile cezalandırılması ve ödeşmek manasındadır. Ferdin hakkı olarak yerine getirilmesi gereken, ayet ve hadislerde miktarı belirlenen ve suçlunun bedenine yönelik bulunan cezayı ifade eder. ‘’Zina yapanlar taşlanarak öldürülüyormuş, hırsızın eli kesiliyormuş!’’ İnsanın aklına hemen bunlar geliyor! Niye ki acaba? Kimse düşünüp de ‘’Artık beni dolandıramayacaklar, namusuma yan gözle bakamayacaklar, mağdur olmayacağım’’ demiyor. Hayat kutsaldır. Hayatı veren Hayy (diri) ve Muhyî (hayat veren) isimlerinin sahibi Allah, onu alan da Mümît (öldüren) ismiyle yine Allah’tır. Hiç kimse haksız yere bir cana kıyamaz. Bir kimse diğerini öldürürse veya bedenine zarar verirse; İslam bunun cezasının verilmesini emrediyor. Hem insan haklarının korunması, hem de toplumun huzurunun sağlanması, hem de kin ve nefret duygularının azalması için buna ihtiyaç vardır. Karşılığı verilmeyen suçlar, sahibini daha da azdırır. İlahi Anayasa Kitabımız Kuran-ı Kerim, öldürenin bağışlanmasını tavsiye ediyor, ancak bu af yetkisi yalnızca ölenin yakınlarına aittir. Onlar dilerse af ederler, dilerse diyet alırlar. Ama af etmezlerse, suçlunun infazı gereklidir. Bu cezayı da devlet uygulayabilir. Yani Halife olsanız af etme yetkiniz yok. Katilin yaşama hakkı öleninkinden daha kutsal değildir. Kısasta insanlar için hayat vardır. Hem sosyal barış, hem caydırıcılık yönünden en tutarlı yoldur. Bir kötülüğe benzer şekilde karşılık vermek adaletin gereğidir. Aksine bir durum toplumda zulmün hakim olmasına, güçlünün zayıfı ezmesine, anarşi ve terör ortamının oluşmasına zemin hazırlar. Nitekim Ayet-i Kerimede “Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür. Fakat kim affeder barışı sağlarsa mükafatı Allah'a aittir.” buyrulmaktadır. (eş-Şuara, 40). Adaleti gerçekleştirmek için usulüne uygun olarak verilen cezayı Hz Peygamber şöyle ifade etmiştir: “Yeryüzünde uygulanan bir ceza yeryüzü halkı için otuz sabah yağmur yağmasından daha hayırlıdır.”(Ibn Hanbel, Müsned, II, 402) Cezalar temelde akıl, din, can, namus ve malın korunmasına yöneliktir. Kısas can emniyetini sağlamak içindir. Katil, yakalandığında, kesin olarak öldürüleceğini bilirse böyle bir suça kalkışma cesareti hemen ortadan kalkmış olur. İdamın infazı, cinayetlerin azaltılmasına ve herkesin yaşatılmasına yönelik ibret verici, önleyici ve caydırıcı bir ceza biçimidir. Öldürmezsen öldürülmezsin. Öldürürsen sende öldürüleceksin. Zâlimler öldürülünce mazlum olarak öldürülen kimsenin yakınlarının kalbinde kin ve intikam hissi kalmaz. Hak yerini bulacağı için, fertler intikam hissine kapılıp kendileri ceza vermeğe kalkmazlar, kan dâvâları olmaz.
Kuran-ı Kerim’in dört esasından biri adalettir. Bu, insana ve onun haklarına bir saygıdır. Öldüreni af etmek, ölenin hakkına tecavüzdür. Kısas cezâsını uygun ve gerekli gören bizzat Hazret-i Allah’tır. Her şeyi bilen yüce Rabbimiz insanlar hakkında şüphesiz en hayırlısını bilir. Devletin temel görevi, hak sahiplerinin haklarını korumaktır; başkasının en temel haklarından birini ihlâl edeni kurtarmak için bahane aramak değil…