Kimlik Bunalımında Bir Yapı…
Bir meslek kuruluşu mu olsak? Siyasi bir organizasyon mu? Bir düşünce bir fikir kulübü mü olsak? Yoksa bir aksiyoner savaşçı mı?
Bunun gibi onlarca soru hali hazırda beklerken bir de üstüne, kendini, Hükümet-Cemaat, Hükümet-Örgüt, Hükümet-Emperyalistler mücadelesinde taraf tutma zorunluluğunda hissedince ortaya büyük bir bunalım çıkmış gibi görünüyor. Seçimler öncesinde yapılan açıklamalar, sonrasındaki beyanatlar, sosyal medyadaki büyük tartışmalar bu bunalımların en büyük göstergesi…
Aşağımı tükürsek, yukarı mı tükürsek diye düşünürken, ağzında büyüdükçe büyüyen sorunsalı en az riskli olana sallamaları da bundan…
Birde kendilerini iç işlerinde bağımsız dış işlerinde (nereye olduğu meçhul) bağımlı sananlar var ki, onlarda; siz hukukçumusunuz ki bizim hakkımızda yorum yapabiliyosunuz tribine sahip tipler var; Bunalımın en üst seviyesin de de aslında onlar var.
Ölen Çocukların Vebali...
Kadına karşı şiddet bu kadar gündemdeyken çocuğa karşı şiddetin bir türlü gündeme gelmemesi de aslında bir tür algı operasyonunun parçası… Çünkü kendi çocuğunun kafasına silah dayayan ya da boğazına sarılan bir babanın üzerinden siyaset yapmak, “çağdaş dünya” naraları atmak daha zor…
Bu ülkede bir kadın kadar onların çocukları da zulüm altında… Anasını öldüren adam çocuklarını kendi hallerine bırakmıyor. Geri kalan kurşunları da kendi çocuklarına saklıyor… Bir kadına kalkan el için akşam haberlerini ateşe verenler kundaktaki iki bebeğin kurşunlanmasına sessiz… Çünkü konu apolitik… Bir babanın kendi gözlerinden sakındığı evlatlarını öldürmesinden nemalanmak zor çünkü… Çağdaş dünya için bir şey ifade etmiyor o çocuklar sanırım… Toprağımızın ayaklarımızın altından kayboluyor olması, denizlerin kirlenmesi, Bir balinanın avlanması, bir ağacın kesilmesi, bir sokak hayvanının öldürülmesi, bir emekçinin hakkını alamaması, havamızın kirleniyor olması bir Müslüman için, Dünyanın herhangi bir yerinde sebepsiz öldürülen bir mazlum, dini için baskı ve zulüm gören herhangi bir insan, açlıktan ölmek üzere olan bir çocuk yada sahipsiz kız çocuklarının bir solcu için bir şey ifade etmediği gibi…
İçimizdeki acıyla kalakalıyoruz Tv karşısında…
Sorunun çözümü çok zor… Anlayışı baştan sona değiştirmek gerek…
Gerek ailesiyle gerek kanunlarla kadını bu kadar koruyup erkeği bu kadar savunmasız bırakmamak gerek… Kadını koruyup kollamak iyi de, erkeğe de söz hakkı vermek gerek… Kadınında çocukların da sahibinin sadece “Allah” olduğunu anlatmak gerek… Kadına kadınlığını, erkeğe erkekliğini anlatacak organizasyonlar gerek… Çağın hastalığı “Ben” merkezli hayattan herkesi kurtarmak gerek… Evlenmeyi ve boşanmayı hayatın en önemli dönüm noktasıymış gibi göstermemek gerek…
Daha onlarca şey sayılabilir…
En önemlisi de batı medeni hukukunun yerine özümüzü temsil edecek bir medeni hukuk gerek… Hatta öyle bir hukuk ki sınırlarını sadece tarafların belirlediği… Devletin ve kanun koyucuların gereğinden fazla müdahale edemediği…
Daha medeni bir hukuk düşünemiyorum…
Hakkımız…
10 yıl önce iyi dediğimiz birine bugün kötü deme hakkımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Ak Partili siyasetçilerin yıllar önce Fethullah Hoca hakkında söylediklerini bugün önümüze getirip algı oluşturmaya çalışmaları komik oluyor. Kimse hayatında yanılmamış gibi… Hepimizin hayatına giren ya da hakkında en güzel sözleri söylediğimiz insanlar tarafından sırtımızdan hiç hançerlenmemişiz gibi… Ya da eski dostlar bizi hiç yaralamamışlar sanki… “Dün iyiyse bugünde iyidir, kötüyse kötü; hakkınızı kullandınız değiştiremezsiniz” savı “kul hakkını” afaki bir şey yapmaz mı?
Yeni anayasa da “insanlar hakkındaki fikirlerimizi değiştirebilme hakkımızı” da koruma altına alan bir madde şart… Gülmeyin hukukçu arkadaşlar, hiç yapmadığınız bir şeyi yapın ve anlamaya çalışın…
BELGESEL…
Buzağı kılıklı bir hayvanın Aslanın elinden kurtulmasına seviniyoruz ama perde arkasında aslında aslanın yavrularının aç kaldığı gerçeğini göz ardı ediyor ve seviniyoruz…