İbrahim Çolak
İbrahim Çolak Kime uyursan, ona uyanırsın…

Kime uyursan, ona uyanırsın…

Şimdi hangi türküyü mırıldansam yakışır sana?

X

Yağmurlu ve yoğun bir günü bitirdim. İçime yağan yağmur devam ediyor. Yürüyor, paylaşıyor, seviyor ve şükrediyorum.

Günler akıyor. Günler akıyor da sonraya bırakılan, gizlenen, saklanan ve hatta bastırılmaya çalışılan sevmek oluyor. Oysaki sevmek ve şükretmek bütün dertlerimize şifa.

X

Öpüşen dudaklar birbirine türkü söylediğinde de bir başka güzelleşir.

X

“Kadınların elleri heyecan verici, yakıcı ve narin. Kadınların elleri, simgesel olarak cinsellikten çok daha gerçek ve berrak.”

X

İçinde gece, içinde özlem, içinde sarılmalar geçen cümleler kuruyorum.

X

Her gelen tebessüm, her gelen dünya, her gelen gönlünü getiriyor. Gönüllerimiz net değil, gönüllerimiz yatağını arayan nehirler gibi.

X

Elimdeki kitabı sana okur gibi okuyacağım.

X

Avucunu öpsem ve sussam. İçimi duysan.

X

“Gönlümüzün dili ile dilimizin dili aynı değildir.

Dilimizin dili, istemiyorum derken, gönlümüzün dili istiyorum diye haykırır.

Ki yine dilimizin dili yalancıdır.

Anlık konuşur, reflekslerine göre hareket eder, acısına yenilir.

Oysa gönlümüzün dili göl gibidir, akıntısını saklar, acısına bile sahip çıkar.”

 

X

Mektubunu okuduğumda aklıma; yağmur altında yürümeden, yağmuru oturdukları camın arkasından seven insanlar geldi. Ben, defalarca, sırılsıklam ıslandığım yağmurlarda hasta olmadım da yüzüne, saçlarına, gönlüne yağmur değmeyenler hasta oldu. Ben toprak gibi yağmurlardan beslenirken, yağmur kokarken, birileri sentetik kokularıyla, camın ardından ve yağmuru avuçlayıp yüzüne sürmeden hasta hasta yaşayıp ölüyordu.

X

Dükkâna doğru gelirken, iç içe bir şekilde, uykuyu, uyanmayı, sabahı, sevmeyi, özlemi düşünüyordum.

Şöyle bir cümlede karar kıldım: Kime uyursan, ona uyanırsın.

 

X

Her zaman değil, bazen, kendimden biliyorum: Bir kilo tatlı yemiş ve içi kavrulan insan su istiyor ya da dudaklarının çatlamasından anlaşılıyor ki susuz, suya ihtiyacı var, sesini duymuyor, görmemek için sırtımızı dönüyoruz. Ama gel gör ki karnı şiş, suya doymuş olanın da etrafında dolaşıp, ne olur getirdiğim suyu iç diyoruz.

X

Bazen hınzırca bir sevgiyle doluyor yüreğim. Yalınayak yürümek, her bahçeye, her toprak bahçesine sabah sefası çiçeği dikmek istiyorum. Ve sabahı ve çiçeği öpüyorum. Deli diyorlar. Gülümsüyorum.

X

Atım var, atın üstündeyim, at üstünde uyukluyorum. Göz kapaklarım kelebek kanadı. Gönlüm gürül gürül akıyor.

X

İki sevgili kucaklaşıyor ancak birinin elinde bıçak var.

X

Geceye, gözlerine, gidişine, dudaklarına, ihanetine karşı kalem...

X

Buruk ve kahırlı bir bayramdı. Ancak hep unutuyorum. Mutluluk gibi sıkıntılar da sürekli olmuyor ve fakat insan daha çok hüznünde takılı kalıyor.

Kızkardeşim Fatma ile sabahı bulan yürüyüşüm tadı gönlümde kaldı.

Bayramı Rasim Özdenören ile noktaladım. Fatih Kutan ile buluşup evine gittik. “Sayın İhtiyar, yeterince çorbanı içemedim, senden yeterince faydalanamadık” diyerek incelik ve nezaket gösterdi. Ömrün uzun olsun!

Bir daha ki bayrama kim öle kim kala?

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi