Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Kelime-i tevhid parçalanamaz

Kelime-i tevhid parçalanamaz

Paralel yapı, dini mühendislik yapmak suretiyle asıl dini alanda bizzat İslam’ın kendisine büyük zarar vermiştir. Bunlardan birisi de gayr-i Müslimlere şirin görünmek adına geliştirdiği diyalog stratejilerinde kelime-i tevhidi parçalamalarıdır.  Onlar, Müslüman olmak için kelime-i tevhidin birinci bölümüyle yetinmeyi şart görüyor, ikinci bölümü ise, bile bile görmezden gelerek feda ediyorlar. Hâlbuki başta Hz. Peygamber (a.s) olmak üzere tüm Peygamberlere iman etmeden muvahhit olunamaz. Sadece şu durum istisna tutulmuştur.  Fetret döneminde yaşayan bu sebeple ne sahih bir İslami bilgiye ne de Hz. Muhammed (a.s)’ın peygamber olduğuna dair bir bilgiye ulaşamayan kimse kelime-i tevhidin birinci bölümü olan Allah’ın varlığına ve birliğine iman ettiği takdirde Müslüman sayılmıştır. Bkz. Aliyyü’l-Kârî, Şerhu’l-Fıkhı’l-Ekber, Beyrut, 1984, s. 207-208).

İslam dininin özü ve temeli, icmali imandır. Bu imanın ifadesi ve Müslüman olmanın ilk şartı: “Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedüenneMuhammedenabdühû ve Resûlüh” cümlesini inanarak söylemektir. (Müslim “İman” 1).

Kelime-i şahadetin; “Lâ ilâhe illallâh” bölümü tevhidi,  “MuhammedunResûlullah” bölümü ise, Hz. Peygamberin risâletini ve O’nun Yüce Allah’tan getirdiği ilahi esasların tümünü ifade eder. Kelime-i şehadetin bu iki kısmı, aynen İslam ve iman gibidir, biri diğerini içinde barındırır. Kaldı ki “Cibril Hadis”i (Buhârî “İman” 37) başta olmak üzere pek çok rivayette “Lâ ilâhe illallah” ile birlikte “MuhammedünResûlullah” ifadesi yer almıştır. Örneğin Hz. Peygamber (sav), Muaz b. Cebel’i Yemen’e Ehl-i Kitap’tan bir topluma vali olarak gönderirken: “Oraya vardığında önce onları, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın resulü olduğuma (inanmaya) çağır” (Buhârî “Zekât” 1)  talimatında bulunmuştur. Yine bir gün Ebû Saîd el-Hudrî’ye (r.a) hitaben: “Ey Ebû Saîd! Her kim rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, peygamber olarak da Muhammed’e râzı olursa, cennet ona vacip olur”  (Müslim, İmâre, 116) buyurmak suretiyle Allah’a iman ile birlikte kendisine imanı şart koşmuştur.

Öte yandan Kur’an-ı Kerim’de geçen birçok âyette iman esasları içinde peygamberlere de iman sayılmıştır. Bu konuda bazı âyetler şöyledir:“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (4/Nisa 136). Nitekim bir başka âyette de: “Her biri, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler” (2/Bakara 285) buyrulur.

Özetle mü’min olmanın asgari şartı, Allah’a ve Hz. Muhammed (sav)’e ve onun getirdiklerine topluca iman etmektir. (Bkz. 49/Hucurât 49). Bile bile kasıtlı olarak sadece Allah’tan başka ilah olmadığına inanıp da Resul-i Ekrem’in risâletine inanmamak küfürdür. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrımcılık yapmak küfür olarak belirtilmiştir: “Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; işte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.  Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”(4/Nisa 150-152). Görüldüğü gibi bu âyetlerde Allah ve Resulünün arasını ayıranlar kötülenmiş,  birleştirenler de övülmüştür. Her iki kesimin itikadi durumları da açıkça ortaya konmuştur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi