Kar, felaket midir yoksa nimet mi?
Tabiat, gelinliğine bürünüp de her tarafı kar kapladığı zaman, televizyon haberlerine kulak verdiğinizde; “İstanbul’u veya Türkiye’yi kar vurdu, kar felaketi hayatı zorlaştırdı, ülke kar esaretine teslim oldu, karla mücadelede sınıfta kaldık…” gibi sözlerin mebzul bir şekilde kullanıldığını duyarsınız. Hâlbuki Anadolu insanının irfan yüklü sözlerinde kar; “Buğdayın yorganıdır. Kar berekettir. Kar pislikleri örter, mikropları kırar.”
Gökyüzünden lapa lapa süzülen, hem görsel bir şölen, hem de ruhsal bir mutluluk veren kar tanelerinin sırrını çözmeye çalışalım: Kar sessizliği diye bir şey vardır. Karlı yollardan geçerken aklımıza takılı verir; “Kar yağınca neden etraf sessizleşir?” Yeni yağmış bir karın yüzde 80’e yakını havadan oluşur. Çünkü buz kristalleri tamamen birbirine yapışmaz. Aralarında çok boşluk vardır. Ses, kara rastladığında ses dalgalarının büyük bir kısmı karın içine girer. Ve birçoğu geri çıkamaz. Yani kar tanecikleri, ses dalgalarını soğutur. Bir başka deyişle kar, ses enerjisini yutar. Yani kar bir susturucu görevi görmüş olur. Yeni yağmış kar, ses dalgalarını emdiği için karlı ortamda her yer insana daha sessiz gelir.
Yağmur ve karın sırrını anlatan uzmanlar; “Her saniye on altı milyon ton su yeryüzüne yağmur olarak iniyor, aynı saniyede on altı milyon ton da göğe yükseliyor. Rabbim öyle ayarlamış ki her ölçümde on altı milyon ton su iniyor ve bir o kadarı yükseliyor. Bir ölçümde de 15.9 ton çıkmıyor. Her ölçümde on altı milyon rakamı tespit ediliyor. Yağmur bulutunu gökyüzünde gördüğümüz zaman bunun anlamı, üç yüz bin tonluk su deposu üstümüzde demektir. Bu ağırlıktaki su bir baraj patlaması gibi inmiyor üzerimize. Tana tane iniyor. Yağmurun iniş hızı hesaplanınca 550 km. hızla inip kafamızı delmesi ve her yeri, bombardımana uğramış gibi delik deşik etmesi gerekiyor. Rabbim buna da ayar vermiştir ve sekiz kilometre hızla iniyor. Uzmanlar kar taneciklerini alıp inceleyince olağanüstü bir sistem görüyorlar. Hiçbir deformasyon yok, her yanı simetrik. Hiçbir kar kristali birbirine benzemiyor. Yanlış duymadınız, bu dünyaya birbirinin aynısı tek bir kar tanesi düşmüyor. Milyarlarca insanın parmak izleri nasıl birbirine benzemezse, kar tanecikleri de birbirinin aynısı değildir. Hatasız, mükemmel şekiller… Kar taneciklerini inceleyen Avrupalı bir bilim adamı, incelemesi sonunda hazırladığı raporun son cümlesini “Sanki bir sanatçı, sanat gösterisi yapıyor” diyerek bitiriyor.
İşte o sanatçı, âlemlerin Rabi olan Yüce Allah’tır. O güç ve kudret sahibi Ma’bud-ı Hakiki, her şeyi yerli yerince, ahenkli, kıvamında ve ekolojik denge içerisinde yaratmıştır. Rablik sıfatının bir tecellisidir. “Rahman’ın yarattığında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Haydi, çevir gözünü, görebilir misin hiçbir çatlak ve kusur?” (67/Mülk:3).
Allah’ın gör dediği yerden bakanlar, bu gerçekleri müşahede ederler. Tefekkür ve tezekkür gözüyle bakanlar, sanattan, sanatkâra; resimden ressama; eserden müessire ulaşırlar. Ama ot gibi yaşayanlar da; “Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren öyle deliller var ki! Onlar, bu delillerle sürekli iç içe, yan yana bulunurlar, fakat üzerinde hiç düşünmeden tam bir aldırmazlık içinde onlardan yüz çevirirler!” (12/Yusuf:105).
İşte yağmur ve kara, Allah’ın iki harika nimeti olarak bakmak zorundayız. Her nimetin elbette bir külfeti vardır. Göller ve barajlardaki su azalmasına bakıp “Eğer böyle kurak giderse susuz kalacağız, yeraltı suları çekilecek. Büyük bir kuraklık bizi bekliyor. Barajlardaki su, İstanbul’un bir aylık ihtiyacını ancak karşılar” diye ağıtlar yakıp, Allah da âdeta “Benim işime karışmayın. Ben her zorluktan sonra bir kolaylık veririm” dercesine bolca kar yağdırdığı zaman “Kar esareti, kar felaketi…” gibi laflar etmek de, tutarsızlık ve nimete nankörlüktür.
Bizlere düşen, karın 20-30 yılda bir değil, her yıl bolca yağmasını dilemektir. Karın getireceği olumsuzlukları en aza indirmek de ilk başta, şehirlerde Belediyeler, yollarda da Ulaştırma Bakanlığı olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarına düşmektedir. Kar, yoğun bir şekilde yağarken İngiliz sefiri ile üç saat yemek keyfi yapan ve Belediye Başkanlığını halka hizmet makamı değil de, hedeflediği kariyerine basamak olarak kullanan, vurdumduymaz ve pişkin belediye başkanları da, kar nimetinin külfetini en aza indirmede aciz kalırlar. Bu da biline!!!