KAOSTAN İSTİKRAR DOĞMAZ
Dünyamız, XX. yüzyılda yaşadığı büyük savaşlar ve yüz binlerce insanın telef olmasından hiç de ders almamış olacak ki, günümüzde özellikle gelişmiş ülke yöneticilerinin hırsı ve çıkar mücadeleleri yüzünden kısmen küçük boyutlu kabul edilebilecek çatışmalar süreklilik kazandı. İnsanlık olarak bir an önce şimdilik bölgesel nitelik arz eden bu tür olayların artık sona ermesini ümit ederken, yaşanan gelişmeler çatışmaların boyutunun genişleyeceğine yönelik şüpheleri güçlendirmektedir. Orta doğuda Suriye merkezli yaklaşık altı milyondan fazla insanın göç etmesine yol açan yönetim kaynaklı krizin çözüme kavuşturulması, öncelikle petrolün dayanılmaz cazibesi nedeniyle ABD, Rusya ve Çin başta olmak üzere Almanya, İngiltere gibi bazı batı ülkeleri ile Türkiye, Rusya, İran gibi bölgeye coğrafi konum açısından yakın olan ülkelerin de müdahil olmaları ile, sorunlar gittikçe içinden çıkılamaz bir hal almış durumdadır. Esat yönetiminin siviller üzerine kimyasal silahları kullanması nedeniyle savaş suçu işlediği üzerine ciddi şüphelerin yoğunlaştığı şu günlerde, ABD’nin Suriye’nin kimyasal silah deposunu bombalaması sonucu, ABD – Rusya – Çin üçgeninde ipler bir kez daha gerildi. Dünyadaki bir çok ülkenin de ABD’nin yaptığı saldırıyı desteklemesine rağmen, tarafların özellikle de Rusya’nın, Musul üzerinden eski defterleri açarak ABD’yi suçlaması ve yapılan açıklamalara bakıldığında ise terör örgütlerinin, malum ülkeler tarafından desteklenmeye devam edileceği de anlaşıldığına göre, savaş, kan ve kaos ortamından uzak bir Orta Doğu hayalini kurmanın, şimdilik çok uzak olduğunu tahmin etmek zor olmayacaktır.
Suriye sorununun bölgede meydana getirdiği genel sancının üzerine, güney sınırlarımızı güvence altına almak amacıyla yürütülen “Fırat Kalkanı” harekâtının başarıya ulaşmasına rağmen, ABD ve batı ülkelerinin yine kendi çıkarları için terör örgütlerini destekleyerek adeta legal bir hüviyet kazandırmaya çalışmaları yüzünden, sorunun ülkemiz adına tam olarak çözüme kavuştuğu söylenemez. Kuzey Irakta yeni kotarılan bölgesel bayrak krizi ise, kelimenin tam anlamıyla tüm sorunların üzerine tuz biber ekti. Bu girişimden geri adım atılması yönündeki ve açıklamaların karşılıklı bir atışmaya dönüşmesi, bölgedeki siyasi gerilimi yukarı yönlü bir seviye daha artırdı. Yukarıda ana hatlarıyla sıralanan Orta Doğu Bölgesindeki gelişmeler siyasi tansiyonu yükseltirken, aynı zamanda bölgenin yanında ABD, AB ve küresel ekonominin büyümesini ve istikrarını da olumsuz bir şekilde, genel olarak etkisi altına almaktadır. Durum bu noktaya geldikten sonra siyasetin yol açtığı gerginliğin zaten enflasyon, işsizlik, yüksek dış borç, yavaşlayan ve istikrarsız büyüme hızı gibi yapısal sorunlarla mücadele eden gelişmekte olan ülkelerin işini daha da zorlaştırırken, Japonya ve AB ülkeleri gibi bir kısım gelişmiş ülkenin içine düştükleri durgunluktan kurtulamamaları sonucuyla baş başa bırakmaktadır. Sonuçları üzerinde hala ciddi düzeyde tartışmaların devam ettiği küreselleşmenin, reel ve finansal sektörler üzerindeki etkisiyle global ekonominin zaten yavaşladığı bir süreçte, siyasi bölgesel krizin de hızla tüm dünyaya yayılması, birbirini olumsuz olarak tetikleyen bir durum ortaya çıkardı. Bu olumsuz yansımanın zararlarını Türkiye, BRICS gibi gelişme yolundaki ülkeler öncelikli olmak üzere, kısa vadeli çıkarlar için dünyayı terör örgütlerinin adeta legal yaşamı haline getiren ABD, İngiltere, Almanya merkezli ülkeler de çekmektedir. Böyle bir sonuç ortaya çıkınca da, istikrarlı büyümede trend süreci yakalanamamakta, toptan durgunluktan kurtulamamakta ve küresel ekonomide bumerang misali kısır bir döngü yaşanmaktadır. Bu genel olumsuzluğun ülkemize olan yansıması ise potansiyel hızımızın altında (%5) daha düşük bir büyüme oranı (% 4), en önemli amacı kısa vadeli kar olan sıcak paranın dış borçlarımız içindeki payının tehlikeli düzeyde artması, işsizlik oranın nihai hedef olan %5’ler düzeyine inmesi bir yana %12’ler gibi çift haneli rakamlara ulaşması, dış borçların yükselmesi, doğrudan yabancı sabit yatırımların ülkemize olan giriş hızının düşmesi, dış ticaret ve cari dengenin negatiften kurtarılamaması şeklinde olmuştur. Tüm bunların üzerine ülkemiz enerjisinin, anayasa değişikliği için referandum süreci tartışmalarına gitmesi de, ayrı bir olumsuzluktur. Ülke olarak düzeyli bir rekabet ve tartışma ortamı oluşturarak, sonuç ne olursa olsun iktisadi, siyasi, hukuki ve insan hakları bağlamında, bir an önce 16 Nisan’ı sağlıklı bir şekilde en az hasarla atlatmak zorundayız. Değilse küresel iktisadi ve siyasi kaosun, ülkemizi yutmasının önüne geçemeyiz. Üstelik zaman aleyhimize işliyor ve yapacak çok işimiz var.
Soru: Sıcak para girişi ekonomiler için olumlu mudur? Neden?
Sözün Gözü: Bazen hata yapmak iyidir, ders çıkarılması şartıyla.