İbrahim Çolak
İbrahim Çolak Kalbime sordum

Kalbime sordum

Tartıda eksik vermemiş ve malına hile karıştırmamış olmanın temel ahlak düsturu olduğunu unutup, bunları fazladan bir erdemmişçesine yaptığını söyleyip hatırlatanları...

Amirine doğru ve güzel görünmek için mükellefe ceberut kesilen yalaka ve dalkavuk memurları...

Birbirine bağlılıklarını yalnızca sözle ifade eden yalancı muhabbet, sahte sadakat sahibi ve gözleri velfecri okuyan ve oynaş arayan karı kocaları...

Vicdanına aykırı tek satır yazmadığını söyleyen, ancak bir sonraki yazısında güç sahiplerinin çanağını yalayarak yazdığını yalanlayan haysiyetsiz yazarları...

Sevmiyorum.

Patronun şımarık, sevimsiz ve küstah çocuğuna şaklabanlık yapıp “Ne sevimli çocuk...” ikiyüzlülüğü gösterenleri...

Evlerini “kadın erkek bir arada yıkanılan Roma hamamlarına” çevirdiği halde tutup edepten, ardan, hayâdan ve namustan bahsedenleri...

Kapı arkalarına hırsızlama kulak verip, insanların mahremiyetlerinden hasta ruhlarına delil çıkararak şifa arayan densiz ve seviyesizleri...

En ufak bir mukavemette haksız ama güçlü olanın karşısında yılışan ve “Bokunda boncuk var!” demeye getirenleri...

Sevmiyorum.

Beraber yola çıkıp menfaat durağında yavaşlayan dolmuştan inen yol arkadaşlarını...

Anlattıklarına bakılırsa “Tanrı ve kullarının elbirliği ile sırtını yere getirmeye uğraştığı” gibi akıllara zarar ve dert çeken yalnız kendisiymiş gibi düşünenleri...

Dışarıya çıkarken takıp takıştıran, sürüp sürüştüren; lâkin eşlerinin karşısına çapaçul çıkan hanımları...

Ekşi ve asık suratlı yüzleri ve öfkeli gözleriyle evlerine giren, kaba dili marifet sayan ve dahi eşlerini kapatma gören erkekleri...

Sevmiyorum.

Rızk endişesinden gözleri patlayan ve uykuları kaçanları...

Bir yandan kaçarken öbür yandan davul çalanları...

Aynı yerden, aynı şekilde, aynı sıklıkla ısıranları ve ısırılanları...

Pişman olmayı adet haline getirenleri...

Haktan ve adaletten ağız dolusu bahsedip, kılıfına uydurarak haram yiyenleri...

Her şeyi bilenleri, her şey hakkında bir anlatacağı olanları, susmaktan nasibi olmayanları...

Şehvetlerinin adını aşk koyanları...

Egemenleri galip görenleri...

Gerçek zekânın böbürlenmeyi ve kibri engellediğini bilmediğinden kıt aklı ve fakir zekâsıyla böbürlenenleri...

Doğrulukla nezaketi karıştıranları...

Güç beğenir ve kendini Hint kumaşı zannedenleri...

Zenginlerin ve politikacıların mabadından ayrılmayanları...

Cimrilikte zengin, zenginlikte fakir olanları...

Yardım isteyenlere “Sende çalış, sende kazan!” diyerek akıl verenleri...

Önyargılı olmadığını söyleyen, ikiyüzlülükle pişmiş alçakları...

İyi huyluluğu şefkat sananları...

Kibirli aptalları...

Sevmiyorum.

Söyledikleri kalbimize değil kulağımıza hitap edenleri...

Tembel olduğuna nispetle geveze olanları...

Gereğinden fazla utangaç ve gereğinden fazla girgin olanları...

Kendinden başka kimsenin acı çekmeye hakkı yokmuş gibi konuşanları...

Aklından çok parası olanları...

Sucu bucu diye yaftalanmamak için şekilden şekle giren ve ailesinden, çevresinden hatta örtüsünden ve sakalından utanan kompleks sahibi, sıfır numara alıkları...

Kimseyi hürmete layık bulmayanları, dostluğu ve arkadaşlığı istismar edenleri, köprünün girişinde söylediğini köprünün çıkışında maslahatlara dayanarak değiştirenleri, masası büyüdükçe anlayışı ve merhameti azalan müdürleri, çalan ve çaldıkça bahtiyar olanları, hırslı ve azgın esnafları, kayıtsız, sersem ve uyuşuk fakirleri...

Sevmiyorum.

Evler hava alsın, içeriye biraz temiz hava girsin diye camları kıran Filim Hayrileri seviyorum!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi