Kalbime iyi geliyorsun
Tahammül edenim, uzağım, yakınım, Dağlım.
Sevgiye olan bunca açlığımıza rağmen sevilmekten bunca korkuyor olmamızı ilginç buluyorum Dağlım. Bizim sevebileceğimiz/sevdiğimiz insanların bizi sevmelerini, bize ilgi göstermelerini istiyoruz. Gönlümüzün yüzölçümü dar, kollarımız aşağıya sarkık.
Hayat devam eder, bizimle veya değil. Bugündeyiz ve bugün yenidir. Bir gün içinde epeyce bir kötülük yapabileceğim gibi birkaç insana tebessümde olabilirim. Sessiz, sakin ve şükürler içinde köşemde oturmam da mümkün. Şanı yüce Rabbimiz bizi özgür kılıyor ve seçenekleri bize bırakıyor.
Dünden bu yana epeyce bir insanla ayrı ayrı buluştum, sarıldım, çay içtim, dalıp gittim, yemek yedim, dinlendim, sordum, anlattım. Çiy tanelerine benzeyen gözyaşları, dönüp dolaşıp şikayet edenleri, yemeğini bölüşenleri gördüm.
İnsan, başkalarından ziyade öncelikle kendine cimri. Hiçbir şeyin sahibi değilken vermeye çekiniyor. İnsanlar Zenginler Zengini, hesaba gelmez Zenginliğin Sahibi Rabbini göz ardı, gönül ardı ediyor. Desem ki Allah’ın zenginliğinden haberin yok, çok insan alınır, alınır da bu gerçeği değiştirmiyor Dağlım. Allah ile olan irtibatımız kopuk! Ah şu bizim matematik sevdamız.
Sevgimizin ölçüsü kurduğumuz güzel cümleler değil, bakışımız ve doğallığımızdır. Kendimize yabancılaşmanın cezasını çekiyor, süt kadar sade cümlelerle değil de “kitaplardan aşırma”, gönlümüzde karşılığı olmayan cümlelerle konuşuyor ve toprağın yağmuru beklemesi gibi bekliyoruz. Bekleyenlere söylemek gerek: Gelecek mevsimler hep kurak!
Ben, ağzımla kuş tutsam da yazdıklarım sana -genel manada- tebessüm olmuyorsa geçersizdir. Yazmaya, söylemeye evet; yalvarmaya, duygu sömürüsü yapmaya hayır!
Ben veya başkası, her kim olursa olsun, senin özgürlüğüne, duygularına müdahale etmemeli. Buna izin vermemelisin Dağlım. İnsan ancak özgür olduğunda tabii olur, diğer türlüsü içtenlikten uzak bir “köleliktir.”
Özgür olmayan insanları sevmek çok zor. Ne zor kendini sevmeyeni sevmek. Şiirsel cümleler, hediyeler, börtü böcek, çiçek… Hepsi iyi fakat samimiyetten uzaksa günü doldurmuyor.
Bazen aklım karışıyor Dağlım. Kalbi yakın olanın dudakları uzak, gözleri merhametli bir sisin içinde görünenin de dili bağlı oluyor.
Merhamet bizden, merhamet şükretmekten başlasın. Ve öyle sevelim ki bize deli desinler!
Acı ve hüzünler merhametimizi, sabrımızı, imanımızı çoğaltmıyorsa ibret almıyoruz demektir. Taşlar ıstırap çekmez. Istırap, acı, hüzün bize, insana düşer Dağlım. “Kalbim yeniden, yeniden vermekle doluyor” demiş ve devam etmiştin, “Rabbim heybeme ne koyuyor bilmiyorum, Rabbim yolumdaki hangi taşı kaldırıyor da ben yolu düz sanıyorum.”
Yaşamak iyi ve güzele doğru yürümektir. Yaşamak, “Kıyamet kopmaya yakınken elinizde bir ağaç fidanı varsa ve onu dikmeye vakit bulabilirseniz onu dikin” diye öğüt veren -salat ve selam onadır- Peygamberimizi dinlemek ve elinde flüt olan ve bir saat sonra baldıran zehri içecek olan Sokrat’a, ne yapıyorsun dediklerinde, “yeni bir parça deniyorum” diye cevap vermesine gülümsememizdir.
Kalp kırmayı, gönül yıkmayı umursamıyor ve sonra kalkıp imandan bahsediyor insanlar. İman, ayet ve hadisleri nefsimize göre tefsir etmek değil, imanlı olmak kalp kırmamaktır Dağlım.
Kalbimiz ezile ezile, fazlalıkları döküle döküle, yana pişe “kalp” oluyor. Uzun uzun konuşmalarımızın, yazdıklarımızın ve kalbimizin kalp olmasına katkısı yok.
İnsanların, hele de sevdiğini söyleyen insanların birbirine laf sokarak, kinaye yaparak, yüzünü ekşiterek, gizli ve açık yaptırımlarla dönüştürmeye çalışması kalbime yük oluyor Dağlım. Daha çok, daha pervasız seviyor ve içimden “vurun ulan vurun, ben kolay ölmem” diyorum.
Yazar diyor ki; “kendine güvenmek, tabiata ve zamana karşı küstahlıktır.” Ya peki sevgiye direnenler Dağlım?
Her an yaşanır bir duygu olmayabilir ancak hiç hesapsız seni özledim diyebileceğimiz, sarıldığımızda sarhoş, varlığıyla tokluk duyacağımız bir insan olsun da varsın uzakta olsun.
Dağlım; ağır başlı, mağrur, gülümseyen, şımarığım benim. Kalbime iyi geliyorsun.