İstişhad Eylemi Bir Mücadele Yöntemi Olamaz
Her ne kadar intihar sebepleri arasında; toplumsal, ekonomik, kültürel, aile içi baskılar, korku ve ümitsizlik vb. gibi duygular sayılmış olsa da bütün bunlar, insanın hayatına son vermesini gerektirecek bir mazeret oluşturamaz. Buna halkı Müslüman ya da gayr-i Müslim olan ülkelerde canlı bomba olarak veya bomba yüklü araçlarla yapılan intihar eylemlerini de eklemek gerekiyor. Adına ister istişhad yani şehid olma girişimi denilsin, isterse canlı bomba adı verilsin, her türlü intihar eylemi İslam’ın onayladığı bir davranış değildir. İntihar saldırıları artık hedef gözetmeksizin uygulanmakta ve pek çok masum insanın ölümüne yol açmaktadır. Çünkü günümüz de intihar saldırıları yalnızca hedefine koyduğu insanın ölümüyle yetinmiyor, aynı zamanda verdiği zayiatın büyüklüğüyle de medya üzerinden mesaj vermeyi, böylece toplumları esir almayı hedefliyor. Bu nedenle pek çok insanın öldürülmesiyle sonuçlanan intihar saldırıları, İslam Dini’nin barışı esas alan felsefesiyle kesinlikle bağdaşmaz ve böyle bir yöntem, asla İslâmî bir mücadele yöntemi olamaz. İnsan hayatı kutsaldır ve korunmuştur. Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek kadar büyük bir günah[1] olup, bile bile haksız yere bir masumu öldürmenin cezası cehennemde ebedi olarak kalmaktır.[2] Dolayısıyla İslam, bir insanın kendi hayatını bile bile sonlandırmasını (intiharı) yasakladığı gibi[3] başkalarının canına kastetmeyi de en büyük günahlardan biri olarak görmüştür. [4] Bu sebeple hiçbir kimse ne kendisi ve ne de başkasının bedeni ve canı üzerinde tasarruf yetkisine sahip değildir. Bu yetki sadece Yüce Allah’a aittir.
İnancımıza göre hayat bir imtihandan ibarettir: Yüce Allah: “Hangimizin daha güzel amel yapacağını (ölçmek için) imtihan eder.”[5] Kendisinin imtihan için dünyaya gönderildiğine inanan ve inancının gereği Allâh'a güvenip dayanan insan ise, asla ümitsizliğe, karamsarlığa düşmez. Sıkıntılara göğüs germek, acıya ve kedere karşı sabır göstermek, şartlar ne olursa olsun Allâh'a olan inanç ve güvenini yitirmemek, Müslüman'ın temel karakteridir. Kur'ân-ı Kerim'de hayatta karşılaşılan sıkıntı ve problemlerin birer sınav aracı olduğu ve bunlara karşı sabır göstermenin iyi Müslümanın temel vasfı olduğu anlatılır.[6] Onun için inançlı insanlar “canı koruma”nın dini-insani bir sorumluluk olduğunu bilir. Şartlar ne kadar kötüleşirse kötüleşsin, yaşamayı seçmenin bir erdemlilik olduğuna inanır. İnsanlık tarihinde en ağır bela ve musibetlere maruz kalanlar peygamberler, sonra veliler, sonra da derecesine göre bunlara benzeyenler olmuştur. İnsan en olumsuz şartlarda bile Mevlana’nın deyimiyle “kirpi” gibi olmalıdır. Nasıl ki bu canlılar kendilerine yönelik saldırılar karşısında korunma içgüdüsüyle harekete geçip top gibi yusyuvarlak olur ve dikenleriyle kendilerini korumaya çalışırlarsa, insan da başına gelen bela, musibet ve istenmeyen olaylar karşısında yılmadan sabretmeli ve direnmelidir. İrade zafiyeti göstermemelidir. Her zorluğun arkasında bir kolaylık, her mağlubiyetin arkasında bir zafer vardır, inancıyla hareket etmelidir. Yapılan araştırmalar, dinî bağlılıkları güçlü olan insanların, dindar olmayan ya da zayıf derecede dini inanç taşıyan insanlara göre daha düşük intihar riskine sahip olduklarını göstermektedir.