İNSAN HAKKI İHLALLERİ
Küresel güç Amerika’da uzunca süredir bir kargaşa ve kaos havası hakim. Neredeyse her ay farklı bir eyalette bir siyahi genç, beyaz polis tarafından öldürülüyor, ülke karışıyor. Öldürme genlerinde var. Uzak oldukları bir şey değil. Ama son dönemlerde ölümler periyodik hale geldi.
ABD’deki ırkçı eylemlerin merkezinde Obama’yı köşeye sıkıştırma gayretinin olduğunu düşünüyorum. Yahudiler seçimlerde Obama’ya destek vermediler. Geçtiğimiz ay İsrail Başbakanı Netanyahu yönetiminin rızası hilafına ABD’yi ziyaret etti. Hatta Kongre’de bir konuşma da yaptı.
2013 yılında 17 gün Federal bürokrasi çalışmadı. Kapısına kilit vuruldu. Kongre bütçeyi onaylamadığı için ülke, tarihinde ilk kez yönetimsiz kaldı. Skandal bir durum, yani.
Zenci yurttaşların sistematik şekilde öldürülmeleri nedeniyle bugünlerde Baltimore şehrinde kargaşa hâkim. Gözaltına alınan 22 yaşındaki bir genç, karakolda gördüğü şiddet nedeniyle hastanede ölüyor. Arkasından gelsin olaylar. Şehir nüfusunun % 62’si siyahi. Ayaklanma beklenen bir durum. Gece sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor.
Bütün bu olayların arkasında ‘küresel güç odakları’ var. Arap Baharı safsatası, Gezi olayları kalkışması, Mısır darbesi kimler tarafından organize edilmişse, ABD’deki aktörler de aynı.
Gelecek yıl yapılacak seçimlerde ‘beyaz’ ve ‘şahin’ birini başkanlık koltuğuna oturtacaklar. Ülkenin siyahi vatandaşları tarafından sergilenen şiddetin, toplumun diğer kesimlerinde oluşturacağı nefret ve önyargılardan yararlanma ve beyazları ‘aynı bayrak’ altında toplama gayreti göze çarpıyor.
Öldürme ABD’lilerin, özellikle beyazların iyi bildiği bir şey. Ülke kan ve gözyaşı üzerine kurulmuş. Bağımsızlıktan, yani 1776 yılından beri çeşitli badireler atlattılar. Ama her defasında dikkati başka yöne çevirerek, ülkelerinde birliği sağlamayı başardılar. Muhtemelen bu defa de öyle olacak. Ama birilerinin canı yanacak.
Haberlerde izlediğim, olaylara karışan bir genci annesinin olay yerinden uzaklaştırmak için fiziki güç kullanması, tekme-tokat müdahale etmesi, annenin ‘mizanseni’ anladığının göstergesi. Evladının karakollarda, cezaevlerinde ‘konu mankeni’ olmasını istemiyor. ‘Kavga bizim kavgamız değil’ demeye getiriyor.
Gezi olaylarıyla başlayan süreçte, hatta 2007 yılında geniş katılımla organize edilen Cumhuriyet Mitinglerinde Batılı medyanın tavrını açıkça gördük. Resmen ülke iç siyasetine ve halk iradesine meydan okur tarzda, hem Türk kamuoyunu hem de uluslararası toplumu kışkırttılar. Bize ‘insan hakları örgütleri’ gönderdiler. O güdümlü örgütlerden, istedikleri raporları aldılar.
Uzunca süredir kafa yorduğum ‘bu örgütler neden hep bizleri denetler, bize nizamat vermeye çalışırlar’ sorusunun cevabını biliyorum aslında. Bizler bu meseleyi önemsememişiz. Başkaları güya ‘sivil’ girişimlere kafa yorarken bizler daha basit meselelere yoğunlaşmışız. Daha ‘demokrasi oyununu’ bile tam manasıyla oynayabildiğimizi söylemek bile zor. Kâh yargı, kâh üniversiteler, kâh barolar milli iradeye hükmetme derdinde.
Önerim, ABD ve Batılı ülkelerde işlenen insan hakları ihlallerini araştıracak kuruluşlar oluşturmak. Sıraya geçmiş bize ‘katil’ diyenler, ‘Ermenileri öldürdünüz’ diyenlerin sicilleri hiç de parlak değil.
‘Çiğ’ yemememize rağmen niçin karnımızın ağrıtılmak istendiğini de anlayabilmiş değiliz. Kıbrıs ve Ermeni meseleleri başta olmak üzere her konuda hep kendimizi savunmak zorunda kalıyoruz. İtham altındayız. Oysa hiçbir günahımız yok.
Bizler o ülkelerdeki insan hakkı ihlallerini araştırmalı, gerekli raporları hazırlamalı, medya ve internet aracılığıyla dünyaya yaymalıyız. Nihayetinde hakları ihlal edilenlerin kahir ekseriyeti Müslüman. Başörtülü olmak, derisinin rengi hafif koyu olmak, adı Muhammed, Osman, Ali olmak suçlanmak için yeterli. Ekstra bir delile gerek yok zaten. Batılılar buna şartlanmış.
Terör kelimesi ile İslam kelimesi hep aynı cümlede zikrediliyor. Oysa Hristiyan, Yahudi kelimeleri o cümleye daha layık. Tarih bize bunu öğretiyor. Kitle imha silahlarıyla soykırım yapan, yaptıran hep aynı çevreler.
İnsan hakları örgütleri sivil bir girişim olarak bu meseleye yoğunlaşmak durumundalar. Yabancı dil problemi olmayan, asgari hukuk bilgisine sahip insanlara ihtiyaç var. İş dünyası da bu kuruluşlara destek vermeli. Doğuda, Batıda nerede hak ihlali varsa araştırmalıyız. Özelikle demokrasi konusunda burnundan kıl aldırmayan ukala Batılılardan hesap sormak lazım. Biber gazı, gerçek mermilerle göstericilere karşı orantısız güç kullanımı gibi hukuksuz adımlar mutlaka afişe edilmelidir.
AB ülkeleri bundan azade değil. Almanya, Fransa, İsveç, Norveç, İngiltere hiç de masum değiller.
Hazırlanacak raporlarlar aracılığıyla onları kendi silahları ile vurmalıyız. Savunma durumunda olan niçin hep biz oluyoruz?
Biraz da onlar savunsunlar. Bu Ermeni soykırımı iddiaları açısından da gerekli; başka açılardan da.
Ak, kara açığa çıksın. Doğru, yanlış bilinsin.
Daha fazla dışa açılmalı, daha fazla kendimize güvenmeliyiz.