İletişimi ihâle etmeyelim demiştik
Köşe yazısının makbulü, köşesinin alt ve üst kuşağı arasına merâmını kaşeleyendir ki, kaşığındaki gıda, köşeye vakit ayıranın karnını doyursun.
Kalem ehli olmak gerek bu meziyet için, o da bizde yok, geçin kardeşler geçin!
Çok söz söylüyoruz kıymete bigâne, tek sözümüz yok, mâkul ve şâhâne.
Başlığımızla, geçen hafta Cuma günkü yazımızı nihayete erdirmiştik ama daha sözümüz de bitmedi demiştik. Az söz ile çok şey anlatabilme meziyetinden yoksun olduğumuz için sizleri uğraştırıyoruz.
Hakkınızı helâl ediniz.
İletişime geçen kurumları insana benzetmiş ve insanın iletişim için kullandığı araçların, kurumlar açısından hangi kıymetleri taşıdığını ifâde etmeye çalışmıştık. Benzetmelerimize devam edelim.
İnsan, iletişim için ellerini ve kollarını kullanmakta ve oluşan temas, ya çekimserliğe ya da samimiyet ve sıcaklığa kapı aralamaktadır.
Türk insanı için tokalaşmak ve kucaklaşmak, özgün bir kültüre sahip olmanın en belirgin özelliklerindendir. Tokalaşmak ilk temastır ve tokalaşmanın ilk izlenimi, sonraki iletişim sürecini olumlu ya da olumsuz mutlaka etkileyecektir.
Eğer, eğreti şekilde eliniz tutulur ve bir an evvel elinizden kurtulma yönünde bir tavrı hissederseniz, o kişiye kanınızın ısınması pek mümkün olmayacaktır. Samimiyet bekleyen muhataba uzatılan eğreti bir el de, karşınızdakinin kanının size ısınmasını engelleyen bir başlangıç olacaktır.
Sizin bütün samimiyetinizi ortaya koyacak ve güzel bir başlangıç yapacak olan elinizin, başka bir insanın eli olduğunu düşünün ve o elin sizin yerinize tokalaştığını düşünün. Sizin samimiyetinizi, sıcaklığınızı, muhatabınıza verdiğiniz değeri ve geçmişten getirdiğiniz dostluğunuzun hatırını sizin kadar yansıtabilir mi?
Cevapları duyar gibiyim.
Evet, bizim cevabımız da hayır.
Teşbihte hata olmaz kabulünden hareketle, kurumun iletişim faaliyetlerinin, dışarıdan birilerine ihâle edilmesi durumunda da, insan için geçerli olan durumların, bir organizasyon için de geçerli olduğunu söylemek hiç de zor olmayacaktır.
Kurumunu bilen, kurumunun gâyesinden haberdar olan, hedef kitleyi her yönüyle tanıyan bir halkla ilişkiler çalışanının gerçekleştireceği samimi temas, kurumsal amaca hizmet edebilecek en kıymetli çalışmalardan biridir. Kurumsal yapı dışından birisine ya da birilerine ihâle edilecek iletişim faaliyetleri, kurumun samimiyetini ve gâyesini yansıtmaktan uzak kalacaktır.
İletişimi ihâle etmeyelim derken, aslında şunları da söylemeye çalışıyoruz:
Kurumsal iletişimi, bizzat kurumun kendi dinamikleri gerçekleştirmeli, kurum adına birebir etkileşime geçecek insanlar, kurumun kendi insan kaynağı içinden seçilmeli ya da kurum bu tür insanları daimi personel olarak istihdam etmeli ve süreçler anbean kontrol edilmelidir.
“El elin eşeğini türkü söyleyerek arar” diyen ak saçlıların sözünü geçen yazımızda aktarmıştık. Bu yazımızda da, “biz, bizim eşeğimizi bulma kaygısı ile arayalım” diyelim ve bu eşeği bulacak olan insanların, bu işin eğitimini almış, iletişim ve halkla ilişkilere dört yılını vermiş insanlardan seçilmesi gerektiğini de belirtelim.
Günümüzün en popüler kavramlarından birisi, halkla ilişkiler kavramıdır ve herkesin ayrı telden çaldığı bin bir türlü halkla ilişkiler türküsünü dinlemekteyiz kaç zamandır.
Gelin bu türküye, sağlam bir nota kazandıralım ve hem kulağımızın pası silinsin, hem de birbiri ile mesafeleri her geçen gün artan gönüllerimiz birbirine yaklaşsın. Kurumların iletişimini, kurumun kendi öz evladı gerçekleştirsin ve bu evlatlar, iletişim hastanelerindeki hayat tokadını vurmaktan keyif alan doktor ve ebelerin eline doğan ve ellerinde büyüyen ehliyet sahibi insanlardan olsun.
Torosların geçit vermez dağlarından çocuğunu üniversite okusun diye şehre gönderen ananın, bir kurumda iş sahibi olarak geri dönen evladı, o ananın gözünde bir kahramandır.
Aksini düşünen bir anlayış, Türk milletinin hamuruna bu zamana kadar karışmamıştır elhamdülillah.
Duânızı eksik etmeyin efendim.