İbrahim Çolak
İbrahim Çolak İki Kişi; Severek Millet Olurlar

İki Kişi; Severek Millet Olurlar

Elimde kitap uyumuştum da uyumamış olmalıyım ki cümleler kuruyordum. Dalgaya kumsal, rüzgâra dağ, yağmura toprak: Bana sen...

X

Basit yaşamak, köşemize çekilmek değil, haddimizi bilmek ve mütevazı davranmaktır derim.

X

Geçen hafta sonu gittiğim İnegöl’de genç insanlar benimle röportaj yaptılar, sordukları sorulardan biri mutlu olmayla alakalıydı. Bulunduğumuz binanın önündeki sokağı göstererek şunu söyledim: Şu sokağı her gün –yeniden kirleneceğini bilerek- süpürmektir mutluluk. Ben sadelikten bunu anlıyorum. Ya da bulunduğumuz ortamı, konumu, tebessüm ile doldurmaya çalışmak. Ayrıca kendimi geliştirmeyi de sadeliğime aykırı saymam.

X

İnsanın insana ihtiyacı, insanın güvene, vefaya ve merhamete ihtiyacı var. İnsan sayısına nispetle ne kadar da az!

X

Hiçbir şey öğrenmemiş insan olmaz. Benim öğrendiğim; insan gönül ağırlığı kadar seviyor. Zaten adil olan da bu. Yani sevmek diğer şahıslara bağlı olsaydı baştan kaybederdik ve kaybediyoruz!

X

Zayıflıyorum. Allah gönül zayıflığı vermesin.

X

Öldükten sonra adımız anılacak. Adımızın yanında, gerçek manada öne çıkan özelliğimiz ile hatırlanacağımız kesin. Adımızı “insan evladı” diye hatırlayacak kaç kişi kalacak bizden sonraya?

X

İki kişi olunca sıradan bir manzara bile güzelleşir.

X

Güzel günleri düşün. Aldığından fazlası ver. Türkü söyle. Berekete, sevmeye ve kalbine inan. Varlığına ve verilene şükret. Sen günaydın diye seslen, bir duyan olur elbet.

X

“Gözlerim kalbinle söyleşti” diyenlere aşk helaldir dostum.

X

Hangi çiçeklerin özüyle yazıldı adın?

X

Şimdi seninle gecenin içine doğru yürüyebilir, şimdi seninle bir çadırı, çoban ateşini, bir battaniyeyi paylaşabilirim.

X

‘Meçhul kalmak’ insan ruhunun acısıdır. İki kişi; severek millet olurlar.

X

Birimizin yarım bıraktığı cümleyi diğerimiz tamamladığında, aynı bardaktan çay içtiğimizde, farkında değilmişcesine birbirimizin eline, koluna, bedenine dayandığımızda, kalabalık içinde gözlerimiz buluştuğunda... Ahh, İbn Hazm da ben gibi söylemiş, yüzyıllar önce…

Hiç hesapta yokken canım börek istiyor. Hiç hesapta yokken otobüse binip sana geliyorum.  Hiç hesapta yokken arkadaşlar, dostlar, yaralar, görüntüler ve anılar ediniyorum.  Hiç hesapta yokken susuyor, hiç hesapta yokken düşlerime yeniliyorum. Hiç hesapta yokken kırgınlık ediniyorum. Hiç hesapta yokken sokağımı değiştiriyorum. Hiç hesapta yokken öne çıkıyor, arkada kalıyor ve hiç hesapta yokken şaşırıp kalıyorum. Hiç hesapta yokken sarılıyor ve öpüyorum seni. 

Hiç hesapta yokken acı bir haber alıyorum. Hiç hesapta yokken güneşin doğuşunu seyretmeye gidiyorum. Hiç hesapta yokken ağlıyorum. Hiç hesapta yokken parasız kalıyor ve kitaplarımı satmaya başlıyorum. Hiç hesapta yokken yağmura yakalanıyor, hiç hesapta yokken üşüyorum. 

Hiç hesapta yokken bir türküye başlıyor, hiç hesapta yokken sana yazmaya başlıyor ve mutlu oluyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi