HASLETLERİN EN GÜZELİ SEVGİ VE MERHAMET
Bebekler, çocuklar sevgiyle büyür, büyümeli...
Bebekler bulundukları ortama doğarlar. Ten renklerinden, içinde doğdukları ailenin sosyal statüsünden, toplumun dininden, kültüründen habersizdirler.
İçine doğdukları şartlar ne olursa olsun, hepsinin ortak beklentisi güven ve sevgidir.
Çocuk eğitimi üzerine dünyada pek çok çalışma, yayın, görüş, uygulama var.
Çocuklara iyi bir eğitim için kurallar koyulması, koyulan kuralların mutlaka uygulanması, çocuğun uygulamalara vereceği tepkilere rağmen, uygulamadan geri adım atılmaması, çocuk eğitiminde mutlak uyulması gereken prensipler olarak savunuluyor.
Çocuk eğitimi elbette bilimsel bir konudur. Bu alandaki bilimsel çalışmaların sonuçları da bilinmekte.
Çocuk eğitiminde, daha doğrusu bebeklerin, çocukların, sağlıklı gelişmesinde, sevgi bütün kuralların önünde gelir.
Sevgiyi, çocuklara açık yalın, duru yeterince sunabildikten sonra, diğer bütün kuralları uygulayabilmemizin önü açılır.
Benim yaş kuşağımda ve muhtemelen önceki kuşaklarda, elit, seçkin kesim dışında çocuklar sokaklarda büyürdü.
Daha birinci sınıftan itibaren okullara kendileri gider, okulda, sokakta kendi mücadelelerini kendileri verirlerdi.
Ülkemizdeki sosyal gelişme ve uyanış, insanlarımıza çocuklarına sahip çıkmayı, böylece onlara sevgilerini gösterme imkanı oluşturdu. Bu olumlu örneklerin yanında, tabi ki çocuklara dair; sigara, uyuşturucu başkaca kötü alışkanlıklar gibi mücadele edilmesi gereken pek çok sorun var.
Eğitim sisteminin işleyişindeki yetersizlik, başarısızlık, anne babaların emeklerini de heba edebiliyor.
Çocuklara dair bütün sorunların, onları tehdit eden belaların en başında sevgisizlik var.
Çocukları sevmek, onlara sevgimizi gereği gibi gösterebilmek; başlıbaşına bir iş beceridir.
Sevgiye inanan, sevgiyle büyüyen çocuk, toplumun geleceğin garantisidir. Çünkü; çocukluktan, gençliğe, oradan yetişkinliğe ulaşan çocuklar, aileden, öğretmenden aldığı sevgiyi işine ve topluma yansıtacaktır.
Hz. Peygamber Efendimiz, çocukları çok sever; onları öperek bağrına basardı. Onları önemser, aralarına katılır, selâm verir, hâl ve hatırlarını sorar, seviyelerine iner, şakalaşır, duygularını paylaşır, gerekirse oyunlarına girer, onlarla birlikte olmaktan mutluluk duyardı. Bu nedenle Resûlullah bir yolculuğa çıktığında çocuklar dönüşünü beklerler ve O’nu sevinçle karşılarlardı. Çocuklara karşı çok merhametliydi: Çocukları sevmeyi, onlarla ilgilenmeyi, onları çeşitli tehlikeler karşısında korumayı cehennemden kurtuluşa vesile sayardı. İnanç, ibadet ve ahlâk konularının çocuklara yumuşaklıkla anlatılmasını ister, katı ve kaba davranılmasını yasaklardı. Kendisi de bu konularda çok hoşgörülü ve şefkâtlı davranırdı. Namaz kılarken, torunları Hasan ile Hüseyin’in ve Zeynep’in kızı Ümâme’nin omzuna binmesini hoş görürdü. Hz. Peygamber (s.a.s.), kız ve erkek çocuklar arasında ayırım yapmazdı: İslâmdan önceki cahiliye çağında, kız çocuğu babası olmanın utanç kaynağı sayıldığı, kimi ailelerin kız çocuğunu diri diri kuma gömecek kadar ileri gittiği bu anlayışı yıkarak kız çocuklarına gerekli önemin verilmesini emretmiş; kızlarını eğitilip hayata hazırlanmalarını sağlayanları büyük sevaba erişmek ve cenneti kazanmakla müjdelemiştir. Genel olarak, çocuklara güzel bir isim koymak ve bir meslek sahibi olmalarını sağlamak hususunda aileleri teşvik etmiştir(Prof. Hüseyin Algül, Hz. Muhammed’in Çocuklarla İlişkileri, İslâma Giriş, D.İ.B., s183-187)
Çocuklarımızın pek çok şeye ihtiyacı var! Ama her şeyden önce merhamete çok çok sevgiye...