Şerife Oktar
Şerife Oktar Gülü Anmak (sav)

Gülü Anmak (sav)

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım,
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım,
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım,
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
                                 
Hans, Amerikalı bir ailenin çocuğudur. İki yıldır Türkiye’de yaşamaktadır. Katolik mezhebine bağlı bir gençtir.  Sabahları erken uyanmayı sever. Sabah yürüyüşünden sonra sağlıklı bir kahvaltı yapar. İşe gider. Yorucu bir gün bitmiştir bile. Akşam yemeğini yedikten sonra birkaç saat tv başında vakit geçirir. Bir gün sonraki yapılacakları planlar. Yarın yine aynı saatte uyanacak. Ve rutin işleri yapmaya devam edecektir.
 
Hasan İstanbul’un Fatih semtinde yaşayan mütedeyyin bir ailenin tek çocuğudur. Uykuya çok düşkündür. Fakat sabah işe erkenden gitmesi gerektiği için çalar saat yardımıyla güç bela uyanır. Hızlıca çayından iki yudum alır servise geç kalmamak için koşar adımlarla evden çıkar. Şirkette işleri hayli yorucu geçmiş koca bir gün batmıştır bile. Eve geldiğinde tek düşündüğü yemek yemek ve uyumaktır. Uykusu açılırsa birkaç saat tv karşısında vakit geçirebilecek, dinlenecektir.
 
Şimdi bir düşünelim. Hans ile Hasan muhtemelen benzer yaşlarda iki yetişkin. Fakat hikayede anlatıldığı üzere farklı dinlere mensuplar. Bir Müslümanla gayrimüslimin hayatlarının bu kadar birbirinin aynı olması neyle bağdaştırılır? Kapital düzenin getirdiği hırsla mı yoksa dini kuralları ihmal eden, abdestin en güzel temizlik, namazın bereket, Kur’an okumanın şifa olduğunu unutmuş bir ruhla hatta ruhsuz bir yaşayışla mı açıklanacaktır?
 
Bu iki kişinin hayatlarına bakacak olursak muhtemelen ikisi de futbola fazlasıyla meraklı, alışveriş yapmaktan keyif alan vaktini gezip dolaşmayla dost meclisi eğlenceleriyle harcayan kişilerdir. Hayatlarına örnek teşkil eden kimseler de benzer tv oyuncusu yahut şarkıcı. Bunda da bir gariplik yok mu?
***
Teşbihte hata olmasın ama hani derler ya sadece bir gün anneler günü değil onları her gün mutlu etmeliyiz. Sadece bir gün yaşlılar bayramı değil onları sık sık ziyaret etmeliyiz. vs. vs. Malumunuz Mevlit kandili ki Hz. Peygamber Efendimizin dünyaya teşrif ettiği gün. 12 Rebiülevvel 571 yılı.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Fahri kainat Efendimizi sadece bir gün mü hatırlamalıyız? Medarı maişete bu kadar düşüp insanlığa ve özellikle iman ettim diyen Müslümanlığa kurtarıcı olarak gelen Efendimizi unutarak mı yaşayacağız? Daha ne kadar oyunda eğlencede vakit geçireceğiz?
***
Bekir Develi ile Muhammed Emin Yıldırım Hoca geçtiğimiz Ramazan’da “Herkes İçin Siyer” adında enfes bir program hazırlamışlar. You Tube’da videolar mevcut. Hem Efendimizi tanımak hem de hayatına çeki düzen vermek isteyenler için dili üslubu gayet anlaşılır faydalı bir program olmuş. Bu günlerde yine Bekir Develi’nin you tube kanalında Fatma Beyza Tütüncüoğlu “Çocuklar İçin Siyer” programı yapıyor. İzlemenizi ve çocuklara izletmenizi öneririm.
Onu (sav) anlatmaya ne satırlar yeter ne ciltler… Yüzyıllardır her dilde her gönülde onun ismi dolaşmış ve salavatlarla adı anılmıştır.  Alemlere rahmet Hz. Muhammed (sav) için söylenmiş Fuzuli’nin ‘Su Kasidesi’, Arif Nihat Asya’nın ‘Naat’ ve yazımın epigrafında bir bendine yer verdiğim Nurullah Genç’in ‘Yağmur’ adlı şiirlerinin ismini zikretmeden olmaz. Ayrıca Necip Fazıl’ın ‘Çöle İnen Nur’ adlı eserini okumanızı Derin Tarih dergisinin 2016’ya yayımlanan Hz. Muhammed özel sayısını incelemenizi tavsiye ederim.
 
Bu haftaki yazımı noktalarken Muhibbi mahlasıyla şiirler yazan Kanuni Sultan Süleyman bakalım Hz. Peygamber Efendimize olan muhabbetini nasıl ifade etmiş:
 
Nûr-ı âlemsin bugün hem dahî mahbûb-u Hudâ
Eyleme âşıkların bir lahza kapından cüdâ
Gitmesin nâm-ı şerîfin bu dilimden dem-be-dem
Dertli gönlüme devâdır cân bulur ondan safâ
Umarım her bir adın başka şefâ'at eyleye
Ahmed ü Mahmûd Ebü'l-Kâsım Muhammed Mustafâ
Çünki denildi ona 'Ve'ş-Şems' dahi 'Ve'd-Duhâ'
Rûyuna alnına mihr ü mâhı benzetsem n'ola
Bu libâs u hây hûy u tantana nedir dilâ
Eğnine hil'at yeterken bir palâs u bir abâ
Cürm ü isyânım bir birundur gerçi hadden serverâ
Sen şefâ'at kânısın geldim sana şefaat uma
Bu Muhibbî tövbe eyler tövbesin eyle kabul
Fitne-i şeytandan sakla anı ya Rabbenâ
 
Muhabbetle ve Muhammed’le (sav) kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şerife Oktar Arşivi