Gökhan Kırlangıç
Gökhan Kırlangıç Gelişen Değişen Çelişen

Gelişen Değişen Çelişen

Gerek özel yaşamımızda gerekse toplumsal yaşam içerisinde bizleri huzursuz ve mutsuz eden nedir diye sorguladığımızda karşımıza çoğu zaman önyargılarımız çıkıyor. Kendimizle ya da çevremizle, toplumla ilgili tüm değerlendirmeleri kendi doğrularımızı mutlak kabul ederek yapınca, farkında olmadan önyargılarımız öne çıkıyor ve hayatın gerçekleriyle örtüşmeyen duygu ve düşüncelerimiz; hem bizi mutsuz ediyor, hem de kendi dışımızda bizim gibi düşünmeyen, bizden farklı olanlara karşı düşmanlık beslememize neden oluyor. Eğer eğitim ve kültür alt yapımızda biraz olsun sevgi, hoşgörü varsa; düşmanlık olmasa da ötekine karşı tavrımız; küçümsemeye, aşağılamaya, yok saymaya dönüşüyor. Damarlarımıza akıtılmış, bilincimize yerleştirilmiş üstencilik, kibir ve egolarımız çoğu zaman mantığımızın önüne geçerek, bizi hastalık derecesinde bir bencilliğin kucağına itiyor. O zaman, kendimizi dünyanın merkezine yerleştiriyor, tüm olay ve olguların kendi etrafımızda döndüğünü sanmak gibi tedavisi imkansız bir kronik ruh halinin esiri haline geliyoruz. Yaşamımız boyunca bize ezberletilmiş doğruların dışına çıkamayan bizler doğal olarak çevremizde gelişen, değişen ve çelişen olayları sorgulama, anlamaya çalışma gereği bile duymuyoruz.

Çünkü en doğrusunu biz biliyoruz, Çünkü biz farklıyız, ötekilerden üstünüz, Çünkü bu ülkenin, devletin,tüm değerlerin tek sahibi bizleriz. Dolayısıyla da bizim dışımızdaki herkes yanlış düşünür, Hatta onlar cahildir, düşünmezler, onların yerine de biz düşünür, karar veririz. Ola ki onlar gün gelir çoğunluk olursa bile, onlar bizi yönetmeyi beceremezler. Her koşulda, tüm vesayet kurumlarını harekete geçirir, gerekirse paralel yapıları devreye sokar, darbe yaparız, kaos ve kargaşa yaratırız, Daha olmadı, görünmez kazalar yapar, tuzaklar kurarız. Toplumun yüreğine korkular salarız, korkularla yönetmeyi severiz.

 

Bütün bunları yaparken dönüp bir kez olsun aynaya bakmayız. Çünkü aynadaki görüntümüzden bile korkarız. Kendimizi ötekilerden korumak için etrafımıza duvarlar öreriz. Ancak farkında olmadan bu duvarlar içerisinde kendimizi hapsederiz.

 

 Korkularımızın, egolarımızın, önyargılarımızın esiri ve hatta kölesi oluruz. Oysa; önyargılarımızdan arınıp bakabilsek dünyaya, Ötekileri de dinlemeye, anlamaya çalışsak, Zorlasak hoşgörünün sınırlarını, Çevremizdeki diğer insanların farklı görüşlerinin, yaşam tarzlarının, bizler için bir zenginlik olduğunu fark edebilsek, Uzatsak sevgiyle ellerimizi, Kucaklayabilsek, düşman bildiklerimizi Barış içinde bir arada yaşamak zorunda olduğumuz gerçeğini kabullensek, İnanın çok daha yaşanır olur hayat, Çok daha mutlu oluruz yaşamı ve dünyayı paylaşmaktan. Yeter ki, yaşadığımız coğrafyada tüm insanların bizler gibi eşit yurttaşlar olduğunu, Önyargıların ve kibirin özel yaşantımızın da toplumsal hayatında en büyük düşmanı olduğunu kavrayabilelim. Tek ve geçerli yöntemin halk iradesine saygı olduğunu görmek ve kabul etmek zorundayız.

 

Toplumda karşılık bulacak sosyal ve ekonomik projelerle halkın çoğunluğunu kazanmaktan başka iktidar yolu olmadığını anlamayanlar, Geçmişiyle, tarihiyle yüzleşmekten korkanlar, Boş yere başkalarını korkutmaya çalışmasınlar. Biz artık korkularımızı yendik.

 

 

Kalın efendim sağlıcakla

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gökhan Kırlangıç Arşivi