Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal FORMÜL YANLIŞ OLURSA!

FORMÜL YANLIŞ OLURSA!

Geçtiğimiz hafta ikinci çeyrek büyümesiyle ilgili Euro Bölgesi verilerinin beklenenden kötü çıkması, tüm dünya ekonomilerini tedirgin etti. Çünkü Avrupa Birliği özellikle Euro Bölgesi, tarımsal ürünler yanı sıra yüksek teknoloji içeren malları üretip ihraç ve ithal edebilme kapasitesine sahip olması ile başta ABD olmak üzere Çin (büyük üretim merkezi) ve Rusya (enerji zengini; petrol, doğal gaz) gibi ülkelere karşı bölgesel iktisadi güç olma özelliğini devam ettiriyor. Kişi başına ortalama geliri yaklaşık otuz bin Amerikan doları olan ve küresel ekonominin yaklaşık üçte biri kadar GSYİH sağlayan Avrupa ekonomisinin yavaşlama sürecine girmesi, başta AB için ciddi bir sorun teşkil ederken, aynı zamanda öncelikle gelişmekte olan ülkeler olmak üzere tüm ekonomilerin de durgunluğa girmesi anlamına da geldiği için önemini korumaya devam ediyor.

Yunanistan artık AB ve küresel ekonomi için risk oluşturma kaynağı noktasından uzaklaştı derken, Tsipras’ın istifası ile tekrar soru işaretleri oluşmaya başladı. Ancak kreditörlerle yapılan anlaşmalar sonunda geri dönülemez şekilde anlaşmalar yapıldığı için AB ve küresel ekonomiyi sarsacak boyutta tehlike unsuru olmaktan çıktı. Bundan sonra Tsipras ve Yunan halkı kendi iç siyasi mücadelesini verip, Eylül’de yapılacak genel seçimden sonra AB’nin önüne daha güçlü oturacak siyasi model koymak zorunda, değilse Yunanistan için korku filminin yeniden vizyona girmesi kaçınılmaz olacak.

Dünyamızın artık uzak ara bir numaralı stres kaynağı durumundaki FED’in, faiz artırımına ne zaman başlayacağı ile ilgili papatya falı açma durumu devam ediyor ve böyle giderse faiz artırımına başlayıncaya kadar da süreceği anlaşılıyor. FED yetkilileri faiz artırımına dair karar verme sürecinde ABD ekonomisinin dayanıklılığı yanında diğer ülkelerin ekonomilerini de test ediyorlar, üstelik dünyanın şimdilik bir numaralı siyasi ve ekonomik gücü olduğunu, tüm ekonomileri adeta diken üstünde tutarak perçinleştirmeyi de gayet güzel bir şekilde başarmış durumdalar. Bununla birlikte açıklanan ABD ekonomisi verileri yine her zamanki gibi olumlu ve olumsuz anlamlar ifade ettiğinden karar vermek kolay değil. İçinde bulunduğumuz günlerde FED yetkililerinin büyük çoğunluğunda ağırlık kazanan görüş, ekonomik büyüme ve istihdamın enflasyona istikrar kazandıracak düzeye ulaşmadığı yönünde. FED toplantı tutanaklarından çıkan sonuç ise erken bir faiz artırımının küresel ekonomik büyüme ve enflasyon için riski taşıdığı için FED’in faiz artırımına Eylül’de başlama olasılığının azaldığını gösteriyor, zaten böyle algılandığından dolayı dolar, euro ve yene göre değer kaybettiği gibi DXY Endeksi de düşmeye başladı.

Japonya uzun zamandan beri deflasyondan kurtulmak için piyasadaki para arzını artırmasına rağmen enflasyonu bir türlü %2’ye çıkaramadı, üstelik para aktarmanın daha fazla yapılacağına dair uygulamaların beklenen etkiyi sağlayacağı ise soru işareti, artı ekonominin ikinci çeyrekte daralması da cabası. Gelecek on yılın GSYİH liginin assolist ülke adayı Çin’in geçen hafta yaptığı %5’e yaklaşan  devalüasyon, kendi lehine olmak üzere dünya piyasalarını adeta terbiye ederken, FED’in Eylül ayındaki olası faiz artırımına geçebilme ihtimalini de olumsuz etkiledi. Ancak Çin ekonomisinin kurtuluş ilacı, sıkıştığında devalüasyona giderek hem kendisi için işini kolayına kaçmayı terk edip hem de dünya ekonomisinin reel üretime bağlı ihracat ve ithalat akışını bozmamak adına, ucuz işgücüne dayanan maliyet avantajını teknoloji yoğun üretim ekonomisine dönüştürmekten geçmektedir. Bunu başarabilen Çin, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya ekonomisinde GSYİH liderliğini ABD’den alır. Aksi takdirde devalüasyonları alışkanlık haline getirirse dünya ticaret akışı bozulacağından, diğer ülkeler ekonomi politikalarını acilen yeni düzene göre uyarlamaları gerekmektedir.

Ülkemiz ekonomisi, koalisyonun kurulamamasına bağlı olarak ortaya çıkan siyasi belirsizliğin kuyruğunda dalgalanmaya devam ediyor. İhracatın düşmeye devam etmesi, ithalata bağımlı ihracat zincirini bir türlü kıramamamız, enflasyonu ılımlı düzeye indiremememiz, tüketici güven endeks trendinin aşağıya doğru yönlenmesi, borçların ödenmeme riskine karşı sigorta maliyeti şeklinde çevrilebilen ülkemizin Credit Default Swap (CDS) değerinin yükselmesi, doların aşırı oynaklığına bağlı olarak ekonomimizin kısa ve orta vadedeki seyrinin tahmin edilemeyecek duruma gelmesinden ziyade ülke olarak esas sorunumuz; yaklaşık bir asırdan beri kalkınma modelimizi kendi toplum yapımıza, kaynaklarımıza ve yüksek teknolojiye dayalı şekilde kurgulayamamamız. Formül doğru kurulmadığı için ara işlemler hatasız olsa bile sonucun yanlış çıktığı gibi;  FED, AB, Japonya, Çin, Rusya gibi ekonomileri nispeten güçlü ülkelerin öksürmelerinden bile nezle olmaya devam ederiz. Önce formülü TÜRKİYE ortak paydasıyla yazalım, gerisi çorap söküğü gibi kendisi gelir. Var mı şüphesi olan? Olanlar ülkemizle ilgili niyetinin bozuk olup olmadığını sorgulasın!...                 

 

Soru: Petrol fiyatlarının düşmesi küresel ekonomi için mutlak olumlu bir gelişme mi? Neden?...  

Sözün Gözü: Kişinin adamlığı fiziki ağırlığı değil, karakteri kadardır.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi