FED’İN FENDİ DÜNYAYI YENDİ
ABD ekonomisiyle ilgili verilerin öncekiler kadar olmasa da yine karışık sinyaller vermesi, ekonomilerin geleceğiyle ilgili yine soru işaretleri sürecinin devam etmesine yol açtı. Ekonomik gelişmelerin önceki haftalardan farklı yönü ABD ekonomisinin işsizlik, enflasyon, büyüme gibi temel ekonomik kavramlar yanında üretim (PMI), konut ve fabrika satışları gibi daha dar kapsamlı ekonomi alanlarındaki verilerin beklentilere yakın düzeyde gerçekleşmesi, Aralık ayında faiz artırımlarının başlayacağı ihtimalini, bu zamana kadar hiç olmadığı oranda artırdı. Nitekim Yellen’de hafta içinde önceki konuşmalarının aksine birazda elde edilen verilere güvenerek, ABD ekonomisiyle ilgili daha olumlu ve net ifadeler kullandı. Ancak FED, küresel ekonominin durgunluktan kurtulamamasını ve emtia fiyatlarının düşüklüğünü neden olarak gösterip ekonomik adımları daha dikkatli atacaklarını belirterek, dünyaya özellikle gelişmekte olan ülkelere aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmedi. Yani Yellen, ilk olarak gelişmekte olan ülkelere daha başlamadılarsa yapısal sorunlarını hemen çözmek için kolları sıvamaları gerektiğini, değilse küresel ekonominin acımasız rekabet şartlarıyla karşılaşmaktan kaçınamayacaklarını anlamaları gerektiği uyarısını yapıyor. Üstelik gelişmiş ekonomilerin yıllardır uygulamaya koydukları maliye ve para politikası araçlarına rağmen deflasyonist sorunlardan kurtulamamaları da göz önüne alındığında, ne yazık ki tüm dünyayı yakın ve orta vadede pembe bir tablo beklemiyor. En çok zarar gören ülkeler ise üretim sepetini ileri teknoloji odaklı aşamaya ve çeşitliliğine dönüştüremeyen; uzun yıllardır petrol, doğal gaz ve emtia satışı kolaycığına sırtlarını dayamayı alışkanlık haline getirip, söz konusu petrol ve emtia fiyatlarının düşmesi sonucu acı gerçeklerle yüzleşip, ağustos böceği misali devamlı yaz günlerinin süreceğini hayal eden ülkelerdir. Örnek mi istersiniz?, petrol ihracatçısı (Orta Doğu ve Arap Ülkelerinin hemen tamamı) ve Brezilya, Rusya, Venezüella ilk akla gelen ülkeler. Yellen’in dikkatini çektiği küresel ekonominin yavaşlama süreciyle anlatmak istediği de, tam bu nokta.
Yaklaşık son on yılda devasa nüfus gücünü düşük ücretlerle üretim sürecine sokmayı başaran ve yıllık ortalama %10’luk kalkınma oranıyla adeta özdeşleşen Çin ekonomisi üzerinde, son birkaç yıldır başta ihracat olmak üzere ekonomisinin durgunluğa saplanması yanında son günlerde menkul kıymetler piyasasında ortaya çıkan yolsuzluk süreci, kuşkuların yoğunlaşmasına yol açtı. IMF’nin yuanı SDR hesaplanmasında kullanılan para birimleri sepetine dahil etmesi, Çin’in finans sisteminde önemini artıracağı ve küresel ekonomiye daha kolay adapte olacağını sağlaması bakımından olumlu bir sonuç şeklinde değerlendirilebilir. Ancak dünya ekonomisinin ABD, Almanya, Japonya gibi vazgeçilmez aktörlerinden biri konumundaki Çin’in, içinde bulunduğu durgunluktan kurtulmasının yolu üretim düzeyini ve kalitesini yükseltip dünyanın hammadde alımı konumunu sürdürmesinden geçiyor, üstelik bu tüm ülkelerin de ortak dileği. Çünkü Çin’in kalkınması/büyümesi, birçok ekonominin üretiminin, ihracatının, istihdam ve büyüme oranlarının dolayısıyla Milli Gelirleri’nin artması anlamına geliyor.
EURO Bölgesi ülkelerin ekonomi verilerinin genelde olumlu sonuçlara işaret etmesi, bir parça küresel olumsuz havayı bir nebze dağıttığı söylenebilir. Ancak enflasyonun bir türlü istenen seviyeye yükselmesini sağlayamayan ECB, varlık alım programının süresini 2017 Mart ayına ve sonrasına öteleme kararı aldı. EURO Bölgesinin enflasyonda beklenen hedefe ulaşarak büyümesinin, başta ülkemize olmak üzere dünya piyasalarında Çin Etkisi doğurabilecek güce sahip olduğu ortadadır.
Bir haftadır ÜLKEMİZ ile Rusya arasında uçak düşürülmesi sonucu başlayan siyasi merkezli krizin, ekonomi alanında etkisinin artarak devam etmesi, zaten yaşadığımız iktisadi (ihracatın düşmesi, ithalata bağımlı kalkınma girdabından kurtulamaması, işsizlik oranının bir türlü aşağıya çekilememesi, enflasyonun kontrol altına alınamaması, Merkez Bankasının görev alanına giren para politikaları uygulamalarında inisiyatif kullanmak cesaretini gösterememesi) toplumsal ve sosyal sorunların (yargı tarafsızlığını sağlama çalışmalarının devam etmesi, terör eylemlerinin önlenmeye çalışılması ile toplumun tüm kesimlerini kapsayan yeni sivil anayasanın hazırlanma sürecinde beklenen ilerlemenin uzağında kalınması) üzerine tuz biber ekti. Bu vakitten sonra bizden de, ekonomik yaptırımlara karşı elimizdeki tüm kozları, bir noktadan sonra kullanmaktan daha normal bir davranış beklenmemelidir. Temennimiz Putin’in konuyu daha fazla abartmadan kabullenmesi ve doğru yola bir an önce gelmesidir, çünkü iki taraf için ekonomik çıkarlar bunu gerektirmektedir. Aksi taktirde her iki ülkede kendine göre muhakkak zamanla bir çıkar yol bulur ancak olan, kısa dönemde özellikle iki ülkenin işadamları ile birbirine mal satan sektör çalışanlarına olacağı da unutulmamalıdır.
Soru: Yüksek enflasyonda Tanzi Etkisi azalır mı? Neden?...
Sözün Gözü: Bu dünyada herkes eşittir, çünkü herkes ölecek.