İbrahim Çolak
İbrahim Çolak Farkında olmaksa zor...

Farkında olmaksa zor...

Yapmam gereken ne çok işim var ve ne çok tembelliğim. Bismillah!
 
Yakınlığın getirdiği sıkıntıları gördükçe, tecrübe belki de böyle bir şey, dönüp dolaşıp aynı şeyleri yeni baştan konuşmak, insanın kendine verdiği sıkıntı oluyor, konuşmak aptallığa dönüşüyor. Farkında olmadan değil farkındalıkla ukalalığa sürükleniyor ancak gel gelelim tecrübeli olmak daha fazla sabırlı olmayı da getirdiğinden ukalalık ile sabır arasında cebelleşip duruyor insan. Sonra; kırmadan, üzmeden, incitmeden konuşmanın, söylemenin yollarını arıyor. Bu da gerçekte susmak oluyor. Muhtemelen bütün dünya dillerinde, eski veya yeni toplumlarda aynı manaya gelen deyimler vardır. Taşı sulasan da çiçek vermez, üzerine bereketli yağmurlar yağsa da söğüt ağacı çiçek açmaz gibi… Bu ve buna benzer cümlelerin söylediği şudur; olmayacak şeyler vardır, zorlamanın da gereği yoktur. Bu durum, her zaman değilse de, insani ilişkilerimiz içinde geçerlidir. Bazen olmaz, ağzınla kuş tutsan, bir yerlerini de yırtsan olmaz. Israrı marifet saymadan kabullenmek gerekir. Ya da olacak olan olur demenin tevekkülü…
 
Saat, gecenin üçü. Dışarısının soğuğunu odamda hissediyorum. İşi dışarıda olanlara Allah kolaylık versin. Nikos Kazancakis’in Zorba’sını bitirdim, şimdi El Greco’ya Mektuplar’ı yeniden, sindire sindere okuyabilirim. 
 
Yaşamak nimet, yaşamak zor; yaşamak nefes almaksa eğer kolay, farkında olmaksa zor.
 
Hızlı, koşar adım, molasız, aceleci, gereksiz yorgunluklarla ve zamanı heba ederek yaşadığımız için kalbimizi ve hikmeti elimizden kaçırıyoruz.
 
Ölüm var, ölüme önlem almak mümkün değil, bunun içindir ki güzel şeyleri hızlı ancak sessizce yapmak lazım.
 
Duanın; sevmenin en saf, en temiz hali olduğuna inanıyorum.
 
Uzaktan ulu bir dağ görür; yamaçlarını, patikalarını, gizlerini, tepesini hayal ederiz. Çok az insan o dağa, tepeye doğru yürür, yürümeyi de arayış sayar. Bu yürüyüşte buldukları da olur, kaybettikleri de.  İlginçtir ki bu dağın zirvesine doğru yürüyenler konuşmaz da rahatını bozmadan o dağı uzaktan seyredenler yürüyenlerden daha fazla konuşur.
 
Kavuşamamak güzel demiyorum fakat yalnızca kavuşmaktan dolayı güzelleşmesi de zor insanın, kendinden biliyor ve şükretmiyorsa eğer.
 
Bir kuş yuvasına benzeyen kalpleri dağıtanlar ölmekten ve hesap gününden korkmazlar mı?
 
Hüzün; kalbimizin merhametli kapısıdır, yüzümüzü dökmek ve insanlara sıkıntı vermenin adı hüzün değildir.
 
Kalitemiz acılı ve sıkıntılı anlarda kendini gösterir.
Pınarın kenarında otururken susuzluktan bahsetmek kolaydır.
 
Sevmişsek eğer, gönlümüzde, gönüllüce bir dağ taşırız.
Hem ki seven, şikâyet hakkından vazgeçmiş olan değil midir?
 
Gündüz; insanın pislik içinde dolaşıp temiz kokamayacağını düşünüyordum, sabaha az kalan şu saatlerde de, her nimetin elimizin altında fazlaca olmasının bizi kibirli, küstah ve nankör kıldığını düşünüyorum. Yoksun değiliz ancak giderek yoksullaşıyoruz.
 
İçimde türküler, içimde yollar, kitaplar, anılar, yürüyüşler, insanlar biriktiriyorum sana. Seni kalbine emanet ediyorum. Hasretle, muhabbetle, şükürle…
 
Bir sızı taşırım kalbimde, kaderim sayar, sızımı severim. Gözlerinden baharlar alacağım var. Bazen, öylece, elime, koluma, cümlelerime beton dökülmüş gibi kalakalırım. Kendime kızarım. Susar kalırım bir düşün, bir karanlığın içinde. Basit ve açık bir kalbe sahip olursak her şeyden mutluluk devşirebiliriz. Sırrım. Karanlıkta elimi tutanım. Sevdiğim benim. Gönlüme sakladığım.
 
"Bazen içimden, küçük bir anı alıp karşılığında bütün hayatımı veresim gelir."
 
Oda dolusu boşluk, oda dolusu gerçek, kalbimde tek bir serçe, boşluğa da ötüyor, gerçeğe de.
 
Çok söylemek isterken, çok susuyorum.
Çok özlerken, az söylüyorum.
Çok şaşırıyorum, çok yanılıyorum.
Çoklardan kaçıp sana geliyorum.
 
Türküler bizi söyler, türküler yalnızca müzik değildir.
“Ağlama kara kuzi böyle yazıldı yazi
Ben seni unuturdum kalbum olsaydi razi”
 
Hasretimiz kelimelerimizden fazladır. Susalım. Çok konuşmak da sevmek olmuyor zaten. Sustum. Sen suskunluğumun içini doldur.
 
Ruhumda büyük bir hafiflik duyuyorum; sahici ve kuvvetli bir sevgi gibi, duru ve anlatılmaz.
 
Uzun uzun cümleler kuruyorum da yazarken kısalıyor.
 
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi